12 Şubat 2012 Pazar

Batu Mutlugil: 'Rock hep vardı, hala var ve hep var olacak'

- 2005 yılında Milliyet’e verdiğiniz röportajda, gündüzleri tekstil işleri, geceleri ise müzikle uğraştığınızdan bahsetmişsiniz. O dönemleri biraz anlatabilir misiniz? Bu iki farklı dünyayı nasıl idare edebildiniz?

Ben 21 yaşımda, 2 çocuk babası oluverdim. Bu sorumluluk ağır bastırmıştı. Yaptığım müzik ise türü itibarı ile tam “Müslüman mahallesinde salyangoz satışı” durumuna uygundu. Diğer taraftan müzisyen olarak tarzımdan taviz vermemek için, “kelle” tabir edilen müzisyenlerden olamayacaktım. Bu ve bir sürü nedenden dolayı, gitarın yanı sıra öğrendiğim 4 dil sayesinde bir işe girdim ve tercüman olarak girdiğim firmada nasıl olduysa kısa zamanda kar ortağı oluverdim. Bir zaman ve 2 ortaklıktan sonra tek başıma olmam gerektiğini anladım ve hatırı sayılır bir tekstil firması sahibi oldum, her ne kadar ailem bu işi istemediyse ve desteklemediyse de.

Daha sonraları ticaretin benim etiğimin dışında cereyan edişini sindiremememden dolayı dönemin krizini de sebep görerek, arada gayet amatör ruhla başlattığım Mojo’ya yoğunlaşmayı yeğledim. Tekstil işi dibe giderken, Mojo yükseliyordu. Çok zor gelmedi bana…
Fotoğraf: Barış Benice

- Türkiye’de uzun yıllardır hâkim eğlence anlayışı, “eller havaya” üzerine. Sizin işletmeciliğini yaptığınız Mojo ise bu eğlence tarzına alternatif arayan Rock müzik dinleyicisi için temiz hava sahası görevi görüyor. Sizin Mojo maceranız nasıl başladı ve bugün geldiği noktadan memnun musunuz?

Mojo macerası benim Kerim Çaplı'ya zil ve trampet verilmemesine kızıp “sonunda bir bar açtıracaksınız” diye sitemimi, karşı kaldırımdaki genç bir işletmecinin “bu sözünü unutmazsın değil mi Batu abi?” diye cevaplaması ile başlayan bir ortaklık hikâyesidir. 16 yıl, dile kolay…

Mojo‘da tarza ve müzik kalitesine saygı, hep ekonominin önünde kalmıştır ama ne var ki, ideolojik direnç ekonomiden etkileniyor, hala kırılmasa da… Bir taraftan işletmeci olarak piyasaya uygun adım atmak isteseniz de, rock duruşunun ağırlığı size bir türlü izin vermiyor, tarzın dışına kaçmanıza. Asgarilerle azamileri hedeflemek zorlaşıyor.

- Disko Kralı’nda gitaristler gecesinde, yakın zamanda bir albüm yapacağınızdan bahsettiniz. Nasıl bir albüm yapmayı düşünüyorsunuz? Bize birazcık bu albümden bahsedebilir misiniz?

Sandığımdan daha ürkek ve yavaş adımlar atıyorum, albüm konusunda. Ticari bir hedefim olmadığından, kurgudan fazla içten ve “ben” olmalı diyorum. Fazla seçiciyim ve zor beğeniyorum, iş kendime gelince. Üzerinde fazla durduğum parçalarım ruhumda eskiyor zaman zaman. Aşk yerini alışkanlığa bırakırcasına sıkılıyorum ve vazgeçiyorum. Bazen stüdyoya girip bir kerede “ne çıkarsa “ diyesim geliyor. “Bu muydu yani?” dedirtmek de istemiyorum. Serde az da olsa “baba gibi” olması var hala. Bilmem…

- Blue Blues Band (BBB), Türkiye’nin yetenek ve kalite bakımından en önemli gruplarından biriydi. Hiç albüm çıkarmamış olmanıza rağmen, bugün hala Blue Blues Band’den bahsediliyor. O gruptan biraz bahsedebilir misiniz?

Blue Blues Band’in bence beğenilen tarafı, tüm elemanların, dönemler farklı da olsa, ruhlarında bir yandan 68’i ve genel olarak da 70’leri sindirmiş olmasıydı. O kadar uzun hikâyesinde, BBB yalnız iki çalışma yapmıştır. Bu iki çalışmada da, parçalardan fazla yiyecek, içecek, sigara ve muhabbete ağırlık vermişizdir. Sonuçta sahnede çalarak çalışmış oluyorduk ve bu nedenle de, parçalar orijinal tınısını kaybetmeden BBB yorumu oluşuyordu.
Bir garip durumdu ama çok güzeldi bunu yaşamak! Hep bir albüm konuşuldu ama sanırım, bugün ben nasıl albüm konusunda ürküyorsam, herkes o dönem öyle idi. Başkalarının parçaları bizim olmuştu. Yavuz, yine iki albüm çıkarıp bizi akladı.

- Birkaç sene önce Yuxexes dergisine, “İyi müzik, iyi müzisyenler ile yapılır” demiştiniz ve siz uzun yıllar Kerim Çaplı, Yavuz Çetin, Süleyman Bağcıoğlu ve Sunay Özgür gibi çok önemli müzisyenler ile beraber çaldınız. Siz neler söylemek istersiniz ismi geçen müzisyenler ile ilgili?

Blue Blues Band, bir cover grubuydu. Dünyanın en yetenekli müzisyenlerinin uğraşıp yaptıkları parçaları dinleyip çalıyor ve yorumluyordu. Bu durumda, eğer seçtiğimiz parçalar
iyi müzik idiyseler, biz çalanlar iyi müzisyenler olmalıydık, yoksa dinleyenler iyi müzik dinleyemezlerdi. Geyiğimtrak ama özgün bir anlatım oldu.

Kerim Çaplı solist, klavyeci, gitarist, basçı ve davulcu olarak üstün bir yetenekti. Sağlığı ve ekonomisi olaydı, çok güzel eserler bırakabilirdi. Yavuz çok değişik bir tınısı olan ve kalbi gitarın tellerinde atan bir yetenekti. Sesini iyi kullanan bir solistti. Sunay Özgür bence BBB’ye en yakışan basçı oldu. Hem yetenek, hem de karakter olarak. Zorladığı tevazuunun altında, çok güçlü bir kompozisyon ruhu vardır. Süleyman hiç BBB’den olmadıysa da (onun grubu Blues Express idi, şimdiki Karpuz ekibi  ) hakkı yenilmeyecek ve benim “bentlerin efendisi “ diye takıldığım duygu ve renk dolu tuşesi olan bir gitaristtir.


- Rock müziği de her müzik gibi değişiyor ve kendini yeniliyor. Siz rock müziğini nasıl bir yolda görüyorsunuz?

Rock hep vardı, hala var ve hep var olacak. Ancak rockı tanımlamak gerek. Tam tanımlanamadığı için dallara ayrıldı: Blues Rock, Hard Rock, Pop Rock ve Rock’n’roll (salla ve yuvarla)… Rock’n’roll’daki rock zamanla bir “duruş” oldu ya da ben öyle tanımlamak istiyorum. Bu duruş ayrılan dallarda bazı grupları ve müzisyenleri diğerleri ile bir araya getiriyor. Yalnızca duruş olarak… Saçmalamaktan çekiniyorum, bu nedenle “işte budur” der, dururum: Led Zeppelin ve Dream Theater. Ayrı zaman, aynı duruş… Değişen yalnız notalar, ruh aynı. Duruşu olmayanlara değinmem dahi.

- Türkiye’de son yıllarda rock müziğe yönelik ilginin arttığı söylenir, fakat Disko Kralı’ndaki Gitaristler Gecesi’nde Türkiye’nin en önemli gitaristleri bir araya geldi ama o günkü seyirci, çalan müziğe karşı çok tepksizdi. Son dönem Türkiye rock müzik dinleyicisi, hakkında neler söylemek isterseniz? İyi müzikten anlayan bir dinleyici kitlesi var mı Türkiye’de?

Doğru konuşmak gerekirse, rockın ana dili İngilizcedir. Anglofon ülkelerdeki dinleyici bu nedenle istemeden şanslıdır. Denileni anlar ve müziğin içinde dinler. Bunun için bir zahmet etmezler. Biz İngilizce biliyorsak, onlarla aynı huşa geliriz; yani o dili öğrenmek zahmetine katlanmışızdır.

Zahmeti vermeyen veya veremeyen kitle de, kendi dilinde rock dinlemeyi tercih eder. İster istemez Anglofon ülkelerin müziği, kendi kültürlerini ve kısmen folklorünü yansıtır. “I just wanna make love to you” diyen bir grubun kitlesi, özellikle grup erkeklerden oluşuyorsa, kadın dinleyenleri bu ülkelerde sırıtıp, hoşlanıp, zevk alıp kırıtırcasına gurur duyup mutlu olabiliyor. Bunu biz de dinleyen ve anlayan kitle de kısmen idare ediyor. Çünkü o dile hakimsen, kısmen kültürünü de beynini de benimsiyorsun. Gel bu sözleri bundan fazla değil, 10 sene önce Açık Hava’da Türkçe söyle ve bak ne oluyor! Şimdilerde bile, belirli megapollerin dışında çoğunluğu eğlendiremezsin. Bu nedenle de, bizim dilimizde ama rock duruşuyla yapılmış popüler “rock” parçalar var. Kitle bunları zahmetsiz dinliyor. Sen şimdi gel, zahmet et, çöz bakalım, bu adamlar neden iyiler ama çoğunu tanımıyorsun ve ne tür müzik yaptıkları, bir tarafa bunu iyi yapıp yapmadıklarını ayırt et dersen seyirciye, işte iş o zaman zor! Bu dinleyicinin ilgisizliğinin kısmi izahı; yani sen bu durumda ilgilerini çekmek için o belki çoğunluğun bilmediği parçayı öylesine yorumlamalısın ki, bir şeyler katarak ilgilerini çekesin. Ben bazen blues çalarken, arasına “bahriye çiftetellisinden geçiş” koyuyorum, yarı kapalı gözler açılıp gülümseme başlıyor. Tanımak bu. Bilmediğini paylaşamazsın. Ama her ülkede olduğu gibi tabii ki, bizde de iyi rock dinleyicisi var. Amerika’daki grup sayısına dinleyiciyi böl, biz de fena sayılmayız rock gurubu sayısına göre…

- Son olarak, dönemlerde en çok beğendiniz grup ve gitarsitler kimler?

Beş grup ve beş gitarist sayayım, çünkü 70’lerin çoğunu seviyorum, uzun sürer:

Rolling Stones Beatles - Led Zeppelin Doors - ZZTop

Eric Clapton - Leslie West - Alvin Lee - Stevie Ray Vaughn - Joe Bonamassa

Bir de, tabii bu iki klasmanın çok çok üstünde bir isim var: Jimi Hendrix!

Rockça kalın...

Can Öktemer-Sertan Şentürk

Hiç yorum yok: