Çizgi Roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Çizgi Roman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ekim 2014 Pazar

Servet İnandı: 'Flaneur nitelikli okurla buluşma arzusundan doğdu'


Butik bir çizgi roman dükkânı olarak kurulan Flanuer Comics,  2012'de yayınladığı Johnny Cash biyografisi I See a Darkness grafik romanıyla yayıncılığa  hızlı bir giriş yapmıştı. Yayın skalasında underground ve bağımsız olarak tanımlanabilecek türde grafik romanlar bulunuyor. Bununla beraber Flanuer Comics, yayınladığı grafik romanlara düzenlediği etkinliklerle de dikkat çekiyor. Flanuer Comics Genel Yayın Yönetmeni Servet İnandı ile yayınevini, son dönem grafik roman okurluğunu ve geçtiğimiz günlerde yayınladıkları Robert Crumb'ın  Fritz The Cat grafik romanı hakkında konuştuk.


- Öncellikle Flanuer Comics'in tarihçesinden başlayalım dilerseniz. Flanuer Comics ne zaman yayın hayatına başladı?  

Flaneur, Ağustos 2010’da, Kadıköy Caferağa’da butik bir çizgi romancı olarak açıldı. Rıza Kutlu ile birlikte kurduğumuz bu dükkân, yayıncılık fikrimizin altyapısını oluşturuyordu. Nihayetinde Kasım 2012’de yayınladığımız ilk grafik romanımız, Reinhart Kleist’in yazıp çizdiği Amerikan efsanesi Johnny Cash’in görkemli biyografisiydi. Ardından Jean Pierre Gibrat’tan Erteleyiş, Thomas Ott’un Kara Üçlemesi (Numaralar, Cinema Panopticum ve R.I.P.), Schultheiss’in çizdiği Bukowski hikâyeleri (Bütün Atlar Kaybetmeye Koşar), Bertocchini’nin yazıp Jeff’in çizdiği Jim Morrison gibi eserleri Türkiye okuru ile ilk kez buluşturduk. Kimi kitaplarımız sertifikalı, numaralandırılmış, sınırlı özel baskılardı. 

- Yakın zamanda Johnny Cash I See a Darkness, Jim Morrison Kaos'un Şairi, Charles Bukowski Bütün Atlar Kaybetmeye Koşar gibi grafik roman uyarlamaları yayınladınız. Yayınlayacağınız grafik romanları hangi kıstaslara göre beliyorsunuz? Yayınevinizi bu anlamda nasıl tanımlarsınız? Yayınladığınız grafik romanlara okuyucunun ilgisi nasıl?

Yayınlayacağımız çizgi romanları seçerken belirleyici kriterlerimiz elbette var. Flaneur piyasa taleplerini ciddiye almıyor, kendi çizgi roman algısını oluşturma gayretiyle, kendi sınırlarını çiziyor. Kendi anlatı üslubunu yaratmış, özgün, bağımsız, estetik tavrı olan, edebi derinliği de olan eserleri seçme gayretindeyiz. Flaneur kitaplığı bağımsız, avangard, underground grafik roman ağırlıklı eserlerden oluşuyor. Flaneur nitelikli okurla buluşma arzusundan doğdu, bunu da başardığımızı düşünüyorum.


- Yakın zamanda Robert Crumb'ın Fritz The Cat'ini ve Mr. Natural’ını yayınladınız. Robert Crumb'ın adını hiç duymamış olanlar için, bize biraz kendisinden bahsedebilir misiniz? Okuyucular nasıl bir çizgi romanla karşılaşacaklar?

Crumb, çizgi roman tarihinin mihenk taşlarından biri ve aynı zamanda Amerikan karşı kültür hareketinin sembollerinden. Ürettiği eserler ve sanatsal tavrı ile sadece Amerika’yı değil, ülkemiz de dâhil, birçok ülke çizgi romanını etkilemiş bir isim. Eserlerinde apaçık sergilediği cinsellik ve fanteziler dünyası ile insanların libidosuna değil, zihnine hitap etmeyi başarsa da iflah olmaz bir sapıktır.

- Geçtiğimiz günlerde Fritz The Cat'in yayınlanmasına müteakip bir de belgesel gösterimi gerçekleştirdiniz. Geçtiğimiz yıl da Jim Morrison Kaos'un Şairi için buna benzer bir lansman yapmıştınız. Yakın zamanda buna benzer etkinlikler görecek miyiz?

Flaneur çizgi roman yayınlamanın yanı sıra belli bir çizgi roman kültürünü yaymanın da gayretinde. İlk olarak “Cash / I See a Darkness (Her Yer Karanlık)” lansmanı, ardından yazarlar ve çizerlerin katılımıyla, Levent Cantek kolektifi Deli Gücük Zifirname gecesi, Jim Morrison’ın 70. yaş günü partisi ve kitap lansmanı, son olarak Fritz the Cat ve Mr. Natural’ın yayınlanmasına müteakip İstanbul’un iki yakasında Crumb söyleşisi ve belgeseli gösterimi etkinliklerini oluşturdu. Eylemlerimiz sürecek.
- Geçen yıl Flanuer Comics olarak çizgi roman atölyesi düzenlemiştiniz. Atölyeye ilgi nasıldı? Verimli bir çalışma dönemi oldu mu? Bu yıl da benzer bir atölye çalışması düzenleyecek misiniz?

Flaneur Atölye, kendi yazar-çizerini ve kendi eserlerini oluşturma arzusunda çizgi roman okulunu kurma fikriyle oluşmuş bir proje. Usta çizer Yıldırım Örer gözetimindeki Flaneur Atölye uzak hedefleri için henüz emekleme döneminde. İlgiden memnunuz ve projeyi sürdürme gayretindeyiz.

- Geçmiş yıllara nazaran çizgi roman okuyucu profilinde ne gibi değişiklikler oldu? Son zamanlarda okuyucuların en çok ilgi gösterdiği çizgi romanlar hangisi?   

Yayıncılık niceliği açısından Türkiye çizgi romanı altın çağında diyebiliriz. Birçok türde kitabın raflarda yer aldığını görüyoruz. Bu durum okuyucu profilinin çeşitliliğini de mutlaka artırıyor. Tirajları göz önünde bulundurursak en çok öne çıkan türler, mangalar ve Amerikan süper kahraman hikâyeleri denilebilir.

Can Öktemer

4 Aralık 2012 Salı

Ankara’da Çizgi Romanın Kalesi: Devr-i Alem Sahaf

Ankara’da çizgi romanın talebini adeta tek başına karşılayan ve bunu çocukluktan gelen bir tutkuyla tek başına yapan bir sahaf, Ayhan Ataman. Ataman’la Tunalı Pasajı’ndaki dükkanı Devr-i Alem Sahaf’ta, çizgi roman tutkusunu ve Türkiye’de çizgi roman yayıncılığının dününü, bugününü konuştuk.

- Çizgi roman koleksiyonu yapmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Çizgi romanı doğrusu önce dinlemeyle başladım diyelim. Beş yaşındayken babam bana çizgi roman alırdı ve bana okurdu. Babam İngilizce ve Fransızca bilirdi, dolayısıyla Türkiye’de yayınlanmayan birçok çizgi romanı takip edebildim. Bizim zamanımızda Pekos Bill, Oklahoma, Köroğlu vardı. Sonra İngilitre’de çıkan Mickey Mouse Weekly diye bir çizgi roman serisini takip ederdik. Onun içinde meşhur İskoç kahraman Rob Roy vardı. Babam, bana başka türlü okurdu onları. Hatta çoğunlukla Latince oğlum bunlar okunmaz derdi geçerdi. Öyle atlatırdı beni. Ondan sonra yavaş yavaş ben de başladım. Tabii memur çocuğu olunca bayağı dolaşıyorsunuz, dolayısıyla bazı çizgi romanlarımız kayboldu. Gene de birçoğunu koruyabilmeyi başardım.  Sonradan koleksiyonumu iyice genişlettim.

- Peki çizgi roman satmaya ne zaman başladınız?
Uzun süre bambaşka bir işle uğraştıktan, 2002 yılında bu sevdaya geri dönüp bu işe başladım, 10 yıldır yapmaya çalışıyorum.

- Son dönemlerde çizgi roman satışında bir seyir değişikliği var mı? Örneğin, en yoğun olduğu dönem ne zamandı?
Bugün geçmişe nazaran çok çeşit var. Ama okuyan miktarı zannediyorum, gene aynı, hatta kısmen de olsa bir düşüş var. Şu an için konuşursak çizgi roman çeşitliliği 70’li yıllara göre daha fazla, fakat en yoğun olduğu dönem 60’lı ve 70’li yıllar. O yıllarda özellikle İtalyan çizgi romanları çok revaçta idi.

- Dünden bugüne süper kahramanlara olan ilgide bir değişiklik oldu mu?
Eski dönemde de, süper güçleri olan kahramanlar vardı, fakat çok fazla çeşitlilik yoktu: Süperman, Batman ve Örümcek Adam… 1970’lı yılların ortalarına doğru, Ali Recan’ın Alfa Yayınları’nın çabalarıyla Conan, Demir Adam, X-Men ve Silver Surfer yayınlanmaya başladı. Böylelikle çizgi romanda geniş bir yelpazeye sahip olundu. O dönemlerde internet ve televizyon olmadığı için, bu çizgi romanlar bayağı tutuldu. Satış rakamları 50 binin altına düşmüyordu diye tahmin ediyordum. Televizyon ve internetin insanların hayatına girmeye başlamasıyla 1989’dan 1996’ya kadar hiç çizgi roman yayınlanmadı. Bir tek, Ali Recan’ın Alfa Yayıncları ve Milliyet Çocuk’un ufak çabaları oldu, fakat onlar da kısa süreli oldu.



- Peki neden basılmadı?
Dağıtım şirketlerin tekelleşmesi diyebilirim.  İki tane büyük şirketi, çok ağır şartlar ortaya koydular. Bu iki dev grup, satış garantisi ve peşin para istiyorlardı. Çizgi romancılık da öyle çok kazançlı bir iş değil.  Yayınevleri, en büyükleri Alfa ve Tay Yayınları’ydı, fazla satış yapamayınca ve iflas ettiler. 96’da suskunluğu, günah çıkartan iki tane dağıtım şirketi bozdu. O sırada onların, yönetiminde çalışma gruplarının içinde çizgi roman sevenler vardı. Onlarında baskısıyla olacak, iki dev kuruluşta aylık çizgi romanlar çıkarmaya başladılar. Bir yandan da, bizim alıştığımız İtalyan ve Amerikan çizgi romanlarını yayınlamaya başladılar. Hem de eski serileri de değil, yeni öyküleri bastılar.

- Son dönem yayıncılığı nasıl buluyorsunuz? Klasik romanların çizgi roman olarak yayınlanmasını, Alan Moore, Frank Miller ve Joe Sacco gibi isimleri nasıl buluyorsunuz?
Dünyaya uyduk aslında. Bir kere insanların fazla zamanı yok, Örneğin, Stephen King’in Kara Kule’si, koskoca yedi cilt. Hâlbuki çizgi romanda, beş ciltte seriyi tamamladılar. Ama onu okumanız daha kolay, aynı şeyi daha canlandırıyorsun,  daha heyecanlandırıyorsun resimleri görerek.  Hatta kendiniz üzerinde düşünebiliyorsunuz ve çok daha çabuk da okuyabiliyorsunuz. Keza NTV Yayınları’nın bastığı Savaş ve Barış. Ben onu çok beğendim. Bazıları bu tip edebi eserlerin çizgi romanlaşmasının, kitabın edebi değerini düşürüyor dese de ben o fikre inanmıyorum açıkçası. Alan Moore ve Frank Miller için söyleyebileceğim tek şey, onlar çizgi romanın ilahları. Joe Sacco’yu da ilgiyle takip ediyorum ve yaptığı işi çok değerli buluyorum, ki en az Zagor ve X-Men kadar satıyor da.

- Çizgi romanların sinemaya aktarılması, çizgi romanı satışlarını nasıl etkiliyor?
Çizgi roman satışlarını çok daha fazla arttırıyor. Örneğin, sinemada Batman’in patlaması, bütün Batman çizgi roman külliyatının satışını etkiledi.  Hepsi satıldı. Şirinler ve X-Men filmlerinde de aynı şekilde olmuştu.

- Türkiye’de pek olgunlaşmayan çizgi romancılığın seyri, artık tümüyle karikatüre kaydı. Sizce Türkiye’deki çizerlerin kurgu ve hikayeleri nasıl?
Türkiye’den çizgi romancı çıkmıyor, çünkü çok masraflı ve zaman alıcı bir olay. Başka geçim kaynağı da olmayınca, dergiler kanalı ile iş yapmaya çalışıyorlar. Ama çok iyi çizerlerimiz var. İyi olanlar zaten yurtdışına iş yapıyorlar. Örneğin, Suat Yalaz’ın Karaoğlan’ının birçok macerasını Fransa’da da yayınlandığını ve Sony Ringo diye bir western çizdiği biliyorum. Almanya’da çıkan korku çizgi romanlarda ve Zorro’da ismine rastlamıştım. Aynı şekilde, Ersin Burak da İtalyan çizgi romanlarına çiziyor. Türkiye’de bir de hikayesini ve çizimini sıfırdan ürettiği meşhur çizgi romanlar var. Yoğun talebe sadece yenilerle karşılık veremeyince üretilmiş Kaptan Swing’ler, Tommiks’ler, Çelik Blek’ler ve Tenten’ler var.  

Can Öktemer

* Bu söyleşi Agos Kirk Eylül sayısında yayınlanmıştır.

İki raftan Gon Kitabevi'ne...

Robinson Crusoe Kitabevi'nin gelen talep üzerine açtığı, sadece çizgi roman satan Galatasaray'daki şubesi Gon Kitabevi'ndeydik. Yıllardır çizgi romanla iç içe olan Cenk Könül ile Gon Kitabevi'ni, çizgi romancılığın durumunu ve zorlukları üzerine bir sohbet ettik.

- Gon Kitabevi nasıl açıldı ve sadece çizgi roman satan bir kitabevi kurma fikri nereden çıktı?
Bundan 5 sene önce açıldı Gon Kitabevi. Robinson Crusoe Kitabevi'nde aslında sadece iki raf çizgi roman vardı. Oradaki çizgi romanlara gelen talebi gördüler, insanlar daha fazla çizgi roman istiyordu, hem de burada yeni açılan bir deposu oldu Robinson Crusoe'nun. Ön tarafı başka bir mağaza olarak değerlendirebilmek için çok müsaitti. O yüzden "çizgi romanları taşıyalım, bir çizgi roman mağazamız olsun" dediler. Gon'un açılışı böyle oldu.

- Çizgi romanlara ilgi hâlâ eskisi gibi devam ediyor mu peki?
Aslında senin sunman gerekiyor ki, talep olsun. Türkiye'de bundan önce, bu işi yapan tek bir yer vardı. Nişantaşı'ndaki Gerekli Şeyler... Ama Gerekli Şeyler de sürekli taşınıp duran, nedense müşterisini veya kitlesini oradan oraya savurmak durumunda kalan bir şirket oldu. Tabii bir de Gerekli Şeyler'de sadece Amerikan çizgi romanı vardı. Bağımsızlar yoktu. Burada yapmaya çalıştığımız şey, biraz daha farklı. Amerikan çizgi romanı olsun ama Avrupa da olsun, bağımsızlar da olsun, çünkü çizgi roman ve graphic novel denilen türlerin kesiştiği noktalar var ama kitle olarak çok farklı kitleler okuyor. Amerikan çizgi romanını okuyan farklı bir kitle var, mangayı okuyan farklı bir kitle. Ya da sadece bağımsızları okuyup seriyi takip etmek isteyenler de var.

Son üç dört senedir, orta okul ve lise çağındaki gençler mangalara çok ilgi gösteriyorlar. İnternetten indirebilmelerine ve animelerini seyretmelerine rağmen hangisi çıkmış, gelip bakıp İngilizcelerini mutlaka alıyorlar. Bazen kitap almaya değil de, arkadaşlarını toplayıp müze gibi gezmek için de geliyorlar. Biz de çok şey öğreniyoruz onlardan aslında. Yeni nesil daha çok nelere ilgi duyuyor, hangileri hoşlarına gidiyor, bunları görüyoruz. Kitle de geniş, sürekli gelen 6 yaşında çocuk da var, 70 yaşında amca da var. Bu çok güzel... 


- Türkiye'de çizgi romancılık nasıl sizce?
Türkiye'de çizgi romancılık kötü... Şirketlerin dağıtımla ilgili ciddi sorunları var. D&R gibi bir kitabevi zinciri var ve sen kitabını oraya sokamadığın sürece aslında piyasada yoksun demek oluyor bu.  Yerli çizerlerde ise çizgi roman sadece Uykusuz'u yayınlayanı Mürekkep Yayınları üzerinden yürüyor. Mürekkep Yayınları, sadece kendi çizerlerinin ya da daha önce bizim okuduğumuz, 80'lerin yerli çizerlerinin kitaplarını basıyor. Yeni yeni, üç dört sene içerisinde olmuş bir şey bu da. Onların dışında çizerlerden cesaret eden yok. Ama çevirileri basan bir sürü şirket var, onların da sorunu dağıtım.

- Mutlaka çevrilmesi gerekir dediğiniz çizgi romanlar neler?
Türkiye'de çok uzun süredir Batman basılmıyor. Aslında tonlarca şey var çevrilmesi gereken. Romandan çok da ayıramazsınız bunu, bunun da türleri var, çizere göre değişiklik gösteren birçok yönü var. Birini diğerinden ayırmam zor şimdi ama şöyle bir sorun var. Batman'i, Superman'i yayınlayan yayınevi DC Comics'in hiçbir yayını, Türkiye'de basılamıyor çünkü telifleri çok yüksek. Kimse cesaret edemiyor almaya. Bildiğim kadarıyla, Frankfurt Kitap Fuarı'nda Türkiye'den birçok yayınevi DC Comics'le görüşmeye gidiyor. Hem de bir çok... Birbirilerini yiyecekler orada. Bu durumda umarım daha fazla fiyat yükseltmezler. Superman'in, Batman'in benim gibi basılmasını isteyen bir sürü insan vardır eminim.

Tamar Nalcı

* Bu söyleşi Agos Kirk Eylül sayısında yayınlandı.