21 Mart 2011 Pazartesi

Halı Sahadaki Ölü (II)

Gökmen’in dükkânından çıkıp arabaya doğru yol aldık. Gökmen'in açıklamaları üzerine üst üste iki tane sigara yaktım. Gökmen’i şüpheliler listesinin en başına koydum. Nedenini bilmiyorum, içgüdüsel diyelim. Arabaya bindik, Hayri'ye dönerek “Şöyle güzel bir iskender yesek, fena mı olur?” dedim. “Yiyelim komiserim. Ben de bunu size teklif etmek istiyordum. Zaten karnım gurulduyor kaç saattir.” Diyerek teklifin üstüne atladı. Onu esnaf lokantalarının gereksiz yere sıcak ve gevşek ortamları yerine, doğru dürüst iş yapan bir yere götürdüm: “Şanlı İskender”. Kodamanların ve ünlülerin geldiği bir yerdir. Sürekli takılırım buraya. İskenderleri midemize indirirken, aynı zamanda cinayet hakkında konuşuyorduk. İskenderlerin üstüne birer de künefe yedik ve orta şekerli Türk kahvelerini de midemize indirdik. Ohh canavar… Bu güzel menünün üstüne cinayet yakışmaz ama ne yapacaksın, ekmek parası.

Fonda çalan müziğimin sesini açtım. Ziya kaptanın manav dükkânına geldik. Koltuğu sallanan Ziya kaptan, iddaa oynuyor ve çırağını bunaltıyordu: “Argenitonos-Bohemian Radspody maçı ne olur lan?“ Çırak, “Abi, Bohemian alır maçı, Freedy Mercury sahalara dönüyormuş” diye cevap verdi. Futbol delisi Ziya'nın kaptanlığının neden sarsıldığını, kendisinin dünya futbolundan bir haber olmasından anlamıştım.

- Selamünaleyküm!

- Aleykümselâm!

- Merhaba, ben cinayet masası dedektiflerinden Şükrü Kılıç, bu da ortağım Hayri

- Öyle mi? Hayırdır, öldürülen muzlar için mi geldiniz?

- (Gereksiz yere soğuk espri yaptı, Gökmen'i sil, birinci sıraya Ziya'yı koy.) Umarım bana yaptığınız ilk ve son şaka olur. Zira hiç komik ve ilginç değil. (Bu çıkışım Ziya'yı bozmuştu)

- Ama efendim, ben mahallede çok tutulan bir komedyenim. Ramazan ayında, 6-7 kişiye tek kişilik şov yapmışlığım bile vardır.

- Kısa kes! Dün işlenen cinayet için geldik. Anlat Rıza öldürülürken, ne yapıyordun?

- Amirim, cinayet işlenirken, çıplaktım, duş alıyordum.

- Detaylı anlat ulan! Bu ne böyle?

- Şimdi efendim, dün biz, o Gökmenleri, ayıptır söylemesi, biraz ezdik, şov yaptık. Rıza kardeşim de beş gol birden attı. Bu Gökmen, çok hırslı adamdır. Rıza'ya iki üç defa arkadan daldı dün. Zannedersem Gökmen adisi skoru hazmedemeyip öldürmüş olabilir Rıza'yı.

- Hmm, peki dün soyunma odasında, “Yendik, şişirdik, dolma yaptık, yedirdik” diye bağırmalar olmuş?

- Öyle mi? Bilmiyorum ki amirim duymadım. Sahaya baklava gelmişti, kocaman tepside onu yiyordum, içeri bir girdim Rıza ölmüştü.

- Neliydi baklava?

- Fıstıklı…

- Hayri, bırak ulan baklavayı! Az önce duş alıyordum dedin, şimdi baklava yiyordum diyorsun.

- Amirim, maçtan erken çıktım, baktım fark açıldı, çıktım sahadan. Duşa girdim sonra baklava geldi zaten.

- Pekâlâ, Gökmen, senin için Ziya'nın kaptanlığı tehlikede, Rıza'nın kaptan olmasını isteyenler varmış, sen de bu durumdan hiç memnun değilmişsin, kıskançlıktan öldürmüş olabilirsin dedi.

- Vay adi! Bu çok alçakça ve şerefsizce… Ayrıca Rıza öyle ihtiraslı bir çocuk değildi. Ne kaptanlığı? Herkes burada bana Johann Cruyff gibi saygı duyar.

- İyi bakalım, herhangi bir ters durum olursa, hemen benle irtibata geç tamam mı?

- Emredersiniz!

Ziya da pek ser verip sır vermedi. Saatime baktım, akşam yemeğine az bir süre kalmıştı, tahminen 5 saat. Sürem daralıyor. Cinayeti hemen çözmem lazım. Fakat bu adamlar ya çok iyi rol yapıyorlar ya da cinayeti bunlar işlememiş. Peki, kim olabilir ki katil? Hayri ile bastık geldik, cinayet masamıza. Hemen iki demli çay, bir tane maden suyu sipariş ettim. Yediğim İskender dokunmuş olmalı. Midemi çok yorgun hissediyordum. Topladığım ipuçlarını gözden geçirmeye başladım. Neydi bunlar? Hadi gelin, gözden geçirelim beraber:

1. Rıza'ın, Ziya'ın eşiyle ilişki yaşayabileceği ihtimali
2. Ziya'nın kaptanlık yüzünden geçirdiği kıskançlık krizi
3. Gökmen'in mağlubiyeti hazmedeme durumu

Bu listede, en çok puanı toplayan Ziya oluyor. Demek ki, Ziya Efendi katil! Hmm… Durun bakalım, öyle hemen birine katil damgası vurmayalım. Hayri'ye döndüm. Hayri kocaman bir dondurmayı midesine indiriyordu. “Hayri, bu iş böyle olmayacak. Eski usule dönelim. İyi polis-kötü polis yapalım. Sen o iki kaptanı al, buraya gel. Onları bir de burada sorguya alalım.“ Hayri,“Tamam amirim, dondurmamı bitireyim, hemen gidiyorum” diye saçma bir cevap verdi. “Ulan, ne dondurması! Git, getir, şu iki kaptanı” diye bağrınmak zorunda kaldım.

1 SAAT SONRA

Hayri'yi beklerken, yine karnım kazınmıştı. Masamın çekmecesine zor günler için sakladığım krakerleri çıkardım, onları yemeye başladım. Hava yağmurluydu, camların üstü damla damla olmuştu. Böyle bir atmosfere daha fazla dayanamadım, radyoyu açtım. Off olamaz! O da ne? Mal Waldron… Sanki yağmurlu bir havayı beklemiş gibi piyanosuyla yağmura eşlik ediyordu. Hemen diyafondan çaycıya orta şekerli bir kapuçino yapmasını söyledim. Siparişimden hemen sonra, Hayri iki kaptanla bütün romantizmimi bozarak içeri girdi:
- Amirim, şüphelileri sorgu odasın koyduk sizi bekliyorlar.

- Tamam, Hayri sen oraya git. Ben kapuçinomu alıp geliyorum.

- Hayrola, amirim? Siz içmezdiniz kapocino falan…

- Doğru, Hayri. Ben kapocino içmem, kapuçino içerim. Hadi şimdi aşağıya in! Beni daha da kızdırma!

Hayri çıkarken, çaycı elinde tepsiyle içeri geldi.

- Bu ne lan? Sen bana Türk kahvesi getirmişin.

- Amirim dediğiniz şeyi anlamadım fakat orta şekerli bir şey isteyince Türk kahvesi zannettim.

- Ulan sen beni Memoli mi zannettin, salak çaycı? Ver hadi şu kahveyi.

Elimde Türk kahvesiyle, aşağıya sorgu odasına indim. İki kaptan suratları bembeyaz bir şekilde yerlerinde oturuyorlardı. Hayri beni “Komiserim, bu kopacino da aynı bizim Türk kahvesine benziyor” diyerek karşıladı. “Hayri gayriciddilik yapma bana, tut şu kahveyi”  diye bağırarak, içeri sert bir biçimde girdim. Bizim iki avanak kaptan bir anda irkildi.

- Beyler, eğer çok polisiye film izlediyseniz, iyi polis-kötü polis olayından haberiniz vardır, di mi? Karşınızda sadece kötü polis var beyler. Bana numara yapmayacaksınız. Cinayeti hanginiz işlediyseniz, itiraf edin, beni yormayın. (Yoğun sessizlik)

- Peki, Gökmen sen dışarı çık bakalım. Benim Ziya ile konuşacaklarım var.

Gökmen, istemeyerek dışarı çıktı. Ziya ile baş başa kalmıştım, şimdi onlara kötü polis nasıl oluyormuş göstermem lazımdı. Ziya'nın karşısına son derece sert bir şekilde oturdum.

- Ziya, Gökmen senin için “Rıza'nın katili kesin odur” dedi.

- Vay,  adi adam! Yok, komiserim, öyle bir şey… Ben takım arkadaşıma yamuk yapacak kadar şerefsiz miyim?

- Bilmem valla,  ayrıca Rıza'nın senin karınla ilişki içinde olduğunu, senin de bunu kaldıramayıp onu öldürdüğünü söyledi.

- Yok artık amına koyyim… Bu nasıl bir iftira şeklidir. Rıza ahlaksız bir çocuk değildir. Bunlar Gökmen'in iftiraları kâle almayın bu dürzüyü.

- Sence Gökmen neden böyle bir iftira etmiş olabilir?

- Nedeni çok basit efendim. Rıza'yı kesti biçti kıskançlığından. Biz bunlara halı sahalarda ciddi üstünlük kurduk.  Gökmen bunu kendine yediremiyordu, bir türlü. Özellikle üç sene önce, Rıza'nın aramıza katılmasıyla ezici üstünlüğümüz daha da arttı. Gökmen bunu kaldıramadı, fırsatını bulunca öldürdü Rıza'yı.

- O kadar basit; yani dandik bir futbol maçı yüzünden, Rıza ölmüş diyorsun.

- Evet, Gökmen basit bir adam, cinayeti de basittir onun.

Ziya'nın açıklamalarını fazla duygusal buldum ve doğruluk payı çok düşüktü. Onu odadan çıkarttım. Gökmen'i odaya çağırttım.

- Otur bakalım, Gökmen Bey.

- Amirim, yemin ederim, ben bir şey yapmadım, kesin Ziya öldürmüştür. Katil tipli bir adam, onun doğasında var katillik.

Gökmen'in açıklamaları da, Ziya'nınkiler gibiydi. Duygusal bir saldırı söz konusu idi. Ciddiye alınacak gibi değildi. Kafam karışmıştı kırmızı Marlboro arası verdim. Kendime dumanlı bir hava sahası yaratırsam, belki beynim daha iyi çalışabilirdi. Ofisimde beklemeye koyuldum: Her ne kadar Gökmen ve Ziya'nın açıklamaları beni tatmin etmediyse de, onlar hâlâ potansiyel suçlulardı. Onları, hemen salamazdım. En azından birkaç saat daha nezarethanede oturmaları gerekiyordu. Yağmur dinmiş, yağmurun yağdığına kanıt olarak camdaki damlacıklar kalmıştı. Tam bu dinginlikte kapım hızlı bir şekilde önce vuruldu. Hayri rüzgâr gibi odaya daldı:

- Komiserim! Komiserim! Katil yakalandı.

- Nasıl olur? Ben daha olayı çözmedim ki, yalan haberdir o.

- Amirim, stajyer kız vardı ya, Aslı. O bizden sonra halı sahada kalmış ve Görevli’nin odasından cinayet aletleri çıkmış. Görevli yakalandığını anlayınca kaçmamış cinayeti itiraf etmiş, efendim.

- Neden işlemiş peki cinayeti?

- “Yendik, şişirdik, dolma yaptık, yedirdik” lafına ayar oluyormuş, Görevli. Küçükken hep kızdırırlarmış bu cümleyle. Rıza da maçtan sonra bağıra bağıra bu cümleyi söyleyince, gözü dönmüş çocukluğu aklına gelmiş, doğramış Rıza'yı.

Hay Allah ya! Bu cinayeti benim çözmem lazımdı. Neyse cinayet çözümlendi ya, o da yeter. Akşam yemeğinde evimdeyim. Benim gibi bir efsanenin cinayeti çözememesi, kendimde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. En kısa zamanda yeni bir cinayet vakası bulmam ve onu çözmem lazımdı. Kendim için ufak bir değerlendirme yapmam gerekirse, bugünkü başarısızlığımı tamamıyla karnımın aç olmasına ve aklımda  eşimin bana yapacağı yemeğe bağlıyorum. Bu sebeple cinayeti çözememiştim. Aman salla ya! "Hayri, aşağıdaki elemanları sal bakalım, bir de özür dile ve maç yapmak için söz al." emriyle, bir cinayet daha sonlanmıştı. Cinayeti, tecrübesi olmayan bir stajyerin çözmesi beni üzdüyse de, bu durumu sallamadım çünkü birazdan eşimin yaptığı olağanüstü yemekleri yiyecektim. 

--- SON ---


Can Öktemer

Hiç yorum yok: