26 Aralık 2014 Cuma

Osmanlıca tartışmalarında İnönü’den alıntı imal etmek

“Zorunlu Osmanlıca dersi” tartışması, 1928 Harf İnkılâbı’na dair süregelen münakaşayı bir süreliğine yeniden alevlendirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkçe ile felsefe yapılmaz” çıkışı da gösterdi ki, bu tartışma cepheleri çok belirli şekilde süreceğe benziyor. Söz konusu tartışma, ziyadesiyle geçmişle ilgili olduğu için, Harf İnkılâbı’nın gelişim sürecinde yer alan tarihsel figürlerin düşünceleri haliyle daha da önem kazanıyor. Bu isimlerden birisi de 1928’de başbakan olarak görev yapan İsmet İnönü. İnönü, Sebahattin Selek tarafından hazırlanan ve Bilgi Yayınevi’nden yayımlanan Hatıralar isimli kitapta Harf İnkılâbı başlığında söz konusu değişimle ilgili görüşlerini anlatıyor ve bu bölümdeki ifadeleri, Harf İnkılâbı’yla ilgili her tartışmada güya yeniden tedavüle sokuluyor. Buraya kadar herhangi bir sorun yok elbette, fakat sorun, alıntı yapılan isimlerin sözlerini doğru yansıtılmadığında ortaya çıkıyor.
Ağustos 1928 tarihli Akbaba dergisi, Mustafa Kemal'i, Arapça harflerini ezerken resmediyor (Kaynak: http://www.zaman.com.tr/mustafa-armagan/7-soruda-harf-inkilabi_2010947.html)
Şöyle ki, Oral Çalışlar, 12 Aralık tarihli Radikal yazısında, “CHP’lilerin ve laikçi çevrelerin sözcülerinin, (…) Osmanlıca’ya tepki göstermelerinin nedeni”ne eğildiği "Osmanlıca'yı neden yasakladılar?" yazısında, İnönü’den yukarıda adı geçen kitabın 2. cildinin 223. sayfasında geçtiğini ileri sürdüğü şu alıntıyı yaptı:
Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı, okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olması değildi. Uzun yıllar devlet, eğitim sorununa eğilmemiş, kütlesel eğitime önem vermemişti. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslâm dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı. (…) Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. (…) Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı.
Tarihçi Halil Berktay da Serbestiyet’te 23 Aralık’ta yayımlanan “Eğitim Şurası (2) Osmanlıca sembolizmi” yazısında, “Oral Çalışlar’ın da İsmet İnönü’den alıntılarla hatırlattığı gibi” diyerek, bu alıntıyı sahih ve doğru kabul ediyor. İşin fenası şu ki, İnönü’nün sözü edilen kitapta Harf  İnkılâbı’na yönelik böyle sözleri yok.   
İnternette kısa bir araştırmayla bu alıntının kitabın 1985 baskısında olduğunun yaygınca iddia edildiğini öğreniyoruz. Hâlbuki bu kitabın ilk cildi ilk olarak 1969 yılında İnönü’nün Hatıraları: Genç Subaylık Yıllarım 1884-1918 adıyla Burçak Yayınları tarafından yayımlanırken, tekrar 1985’te Bilgi Yayınevi’nden çıkmış. Söz konusu alıntının yapıldığı iddia edilen ikinci cildin ise 1985 yılına ait baskısı yok. O cilt ise yine Bilgi Yayınevi tarafından 1987 yılında yayımlanmış. Daha sonra aynı yayınevi, 2006’da tek cilt olarak kitabın yayımına devam etmiş.
Peki, ilgili bölümün kitapta yer alan şekliyle, olduğu iddia edilen şekli arasında fark var mı? Kanımca bir hayli fark var. İnönü, Harf İnkılâbı’nın okuma-yazma kolaylığına bağlanamayacağını, Arap kültüründen kopuş sağladığını ve bu sayede, Türk dilinin ve milli kültürünün korunduğunu söylese de, yukarıdaki alıntıda bahsedildiği gibi İslam ve dine ilişkin tek bir cümle dahi etmiyor (İma ediyor denebilir mi? Ondan da emin değilim):
Harf İnkılâbı bir okuma-yazma kolaylığına bağlanamaz. Okuma yazma kolaylığı, Enver Paşa'yı tahrik eden sebeptir. Ama harf inkılâbının bizde tesiri ve büyük faydası, kültür değişmesini kolaylaştırmasıdır. İster istemez Arap kültüründen koptuk. Arap kültürünün ve Arap dilinin tesiri hakkında yeni nesiller bizim kadar fikir edinemezler. Bir misal olarak söylemek isterim. Benim çocukluğumda kültür sahibi adamlar Türk dilinin kifayetsizliğinden, eksikliğinden meyus olarak bahsederlerdi ve bunun için cemiyet içinde, hem Türk diye bir millet olarak, Araptan ayrılığı kaldırmalıydık, hem de sağlam bir dile kavuşmak maksadıyla Arapçayı kabul etmeliydik derlerdi. Yani vaktiyle devleti kurarken ve Türk dilini yaparken Arap dilini kabul etmek doğru olacaktı, görüşünü hararetle savunurlardı.
Anadolu'da ilk Türk devletini kuranların hepsi Türk beyi olarak devlet başına geçmişler ve milli hususiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Sonra Osmanlılar devrinde, edebiyat vesilesiyle dil ihtiyacı genişledikçe sanatı Arap dili üzerinde işlemek hevesi milli kültürü zayıflatmıştır. Bizim devrimizde Latin harflerine geçmek Türk dilini ve milli kültürü kurtarmak için esaslı bir etken olmuştur. (bkz. 1987 baskısında s. 223 ve 2009 baskısında s. 485)
Kitapta yer alan alıntı da, Çalışlar ve Berktay’ın sözünü etmeye çalıştıkları anlamı bir yanıyla veriyor elbette. Alfabe değişiminin, sıklıkla savulduğu gibi, Arapça harflerle eğitimin çok zor olmasından ötürü değil, geçmişle ve geride bırakılmak istenen kültürle ilişkili olduğu çok açık. Fakat yine de, bu küçük örnek bile bize daha derin bir sorunu işaret ediyor. Türkiye’nin en önemli gazeteci ve tarihçileri bile yazdıkları yazılardaki bilgiyi hızlıca internet üzerinden elde ettikten sonra teyit etme veya doğruluğunu gerçekten kontrol etme ihtiyacı hissetmiyorlar. Bu da bize Türkiye entelijansiyasının hal-i pür melalini gösteriyor.
Emre Can Dağlıoğlu

Hiç yorum yok: