31 Ocak 2012 Salı

Beni Böyle Sev Seveceksen (III)

 Ahlaksız Teklifin Cevabı

Siz, Esengül’ün Nuri Bazman adisinin teklifine verdiği cevabı beklerken, ben, Esengül’ü bekliyordum. Sabahleyin sözleşmiştik, mesai bitiminde o nefret ettiğimiz fakat menüdeki fiyatlarının cebimize uygunluğu sebebiyle tercih ettiğimiz kafede buluşacaktık. Fakat kendisi beni tam iki saattir bekletiyor, acaba arasam mı?

Kirlenmek Güzeldir

Esengül: Ne yaptım ben? Nuri nasıl kıydın bana?
Nuri: Ne diyorsun sen Esengül? Kendi isteğinle girdin koynuma.
Esengül: Orası öyle ama benim gibi saf ve temiz bir kızı nasıl kirletirsin?
Nuri: Yavrum, bir tanem kirlenmek güzeldir, çağırırsın Ayşe Teyze’yi seni bir ovalar geçer kirlerin.
Esengül: Hayvan, bir de espri yapıyor. Allah’ım kendimden utanıyorum iki kuruş için kendimi ne hale getirdim. Ben bu durumu Ferdi’ye nasıl açıklarım.
Nuri: Ferdi kim?
Esengül: Sevgilim.
Nuri: Eski sevgilim demek istedin galiba?
Esengül: Şu, durumda öyle gözüküyor. Galiba ben senden hoşlanıyorum.

Evet, duydunuz! Esengül çıkardı ağzından baklayı… Of, inanamıyorum 7 senedir sevgimizle büyüttüğümüz aşkımız… Kendisini fitnessa ve borsa endekslerine adamış iğrenç bir adam tarafından parçlandı.  Bundan sonra diyebileceğim tek şey şu: Getirin sazımı...

“Kim gelse geçse artık/bu kırık kalbimden can diye/dayan diye durdum, ey aşk/ben senden bahar umduydum/sen yine kış oldun uzun uzun “

Senin Aşkından Başka Bana Ne Gerek?

Esengül’ün beni ekmesi sebebiyle moralim bozulmuştu, hemen telefona sarıldım Esengül’ü aradım. Telefon uzun uzun çaldı ve en sonunda telefonuna cevap vermeyi becerebildi Esengül…

Ferdi: Esengül neredeydin? Niye beklettin beni? İnsan bir haber verir di mi?
Esengül: Ferdi, önce bir alo deseydin.
Ferdi: Bırak şimdi telefon bürokrasisini, neredeydin?
Esengül: Özel ders veriyordum, ayrıca neden böyle sorgular gibi konuşuyorsun?
Ferdi: Kızım, biz sabah sözleşmedik mi? Neden gelemeyeceğini söylemedin?
Esengül: Özel dersten sonra, Bazman’ların evinde oturdum, unutmuş olabilirim, ne var yani?
Ferdi: Ya, yeminle yok böyle bir şey arkadaş! Neyse kapat telefonu, durum daha vahim hale gelmeden.
Esengül: Sen çok değiştin Ferdi! Dolmuş şoförü olduğundan beri, bildiğin kimlik değiştirdin. Senden giderek soğumaya başladım, biliyor musun?
Ferdi: Ne? Sen ne dediğinin farkında mısın? Ayrıca şöforsem günahım ne? Ben ikimizin mutluluğu için gece gündüz direk sallıyorum, biliyor musun?
Esengül: Ne yapayım sallıyorsan? Bize bir hayrı dokundu mu? Dur, ben cevap vereyim, hayır dokunmadı.

Telefonları, karşılıklı şiddetle kapattık. Eve geldiğimde bilgisayarımı açtım, yanına da bir büyük... Elbette rakının samimi arkadaşları; haydari, arnavut ciğeri ve peynirde bize eşlik ediyorlar. Önce dinleyeceğim parçaları sıraladım. Neler vardı? İşte Müslüm Gürses, Orhan Gencebay vardı. Sonra Facebook’u açtım, şu anki ruh halimi yansıtan parçaları birer birer paylaşmaya başladım. Ardından Esengül’ün profiline baktım, hay bakmaz olaydım! Esengül, profilinde ilişki kısmını kaldırmış, beni de arkadaş listesinden çıkarmış. Olacak şey değil, sinirden ne yapacağımı bilemedim açıkçası. Sonra telefonuma Esengül’den bir mesaj geldi. Size aynen okuyorum gönderdiği mesajı;

Ferdi, kusura bakma yüzüne karşı söylemek isterdim bunları, fakat sen git gide tahamül edilmez bir adam olmaya başladın. Bu yüzden mesaj atarak bu ilişkiyi bitirmek istedim. Bundan sonra bu ilişki ikimize de hayır getirmez, zarar getirir. Ayrıca haberin olsun, ben Nuri Bazman ile beraberim bundan sonra. Kendine çok iyi bak…

İnanılmaz değil mi? Yedi senenin sonunda, böyle kişiliksiz bir mesaj ile ilişkimiz bitti! Hem de Nuri Bazman denilen iğrenç varlık yüzünden. Ben önce karşı mesaj atmak istemedim ama tutamadım kendimi ve ona şu mesajı yolladım;

“Olmasa mektubun yazdıkların olmasa/Kim inanır senle ayrıldığımıza/Sanma unutulur kalp ağrısı zamanla/Sanma unutulur kalp ağrısı zamanla/Her şeyi unutarak yaşanır sanma/Neydi bir arda tutan şey ikimizi/Birleştiren neydi ellerimizi/Bırak bana anlatma imkânsız sevgimizi/Sevmek birçok şeyi göze almaktır/Olmasa mektubun yazdıkların olmasa/Kim inanır senle ayrıldığımıza/Harcanmış zamanlar yeniden yaşanmaz ki/Geç kaldıktan sonra arama boşa“

Eminim bu mesajdan sonra, kendini toparlayamamıştır. Neyse sevgili okuyucu, ben büyüğün hesabını dürüyordum. Tadını çıkarta çıkarta değil de, isyan ede ede içiyordum rakıyı. Yanında bol sigara, kül tablası isyana etmeye bile başlamıştı kül birikintilerinden. Ben, iyice dertlenmiştim. Aldım elime sazımı, baktım Esengül ile beraber fotoğraflarımıza. Çok duygulandım Orhan Gencebay’dan “Dertler Benim Olsun” çalmaya başladım.

İnanır mısın, sevgili okuyucu? O an, ancak hayatın süprizlerine açık olanların yaşayabileceği bir şey gerçekleşti. Arkamdan bir ses, “Yanlış notaya bastın, evlat!“ dedi. Arkama dönmemle birlikte, karşıma Orhan Gencebay fizikli ve bıyıklı birisi dikildi; hatta şöyle söylemekte fayda var, karşımda direkt Orhan Gencebay vardı. Ben hem alkolün etkisiyle, hem de şaşkınlıkla:

Ferdi: Orhan Baba?
İlhan Perisi: Hayır, evlat ben ilhan perisiyim.
Ferdi: Nasıl ya? İlham perisi değil miydi o?
İlhan: O başka, ben başkayım.
Ferdi: Peki neden Orhan Gencebay kılığındasın, İlhan Perisi?
İlhan: Bu, senin beni hayal edişinle alakalı. Sen beni böyle hayal ettin, ben karşına böyle çıktım.
Ferdi: Şu anda, kafam trilyon biliyor musun? Dediklerinden hiçbir şey anlamadım.
İlhan: Şöyle söyleyeyim evlat. Biz seninle bir albüm çıkaracağız ve sen Türkiye’nin sayılı müzisyenlerinden biri olacaksın. Şimdilik ben gidiyorum, yarın tekrar geleceğim ve albüm çalışmalarına başlayacağız. Ayrıca o star yarışmasına katılacağız, haberin olsun.

İnanır mısınız, dediklerinden gerçekten hiçbir şey anlamadım. Hayır, çok da içmedim, 70’lik rakının yarısını tükettim. Yaşadığım kısa süreli şoktan çıkmak için hemen telefona sarıldım ve kankam Hido’yu aradım.
Hido, dakikasında eve geldi.  Sağolsun, o da, rakı ve bira ile dolu geldi. Evimiz ufak bir kıvılcım ile patlama noktasına gelmişti. İşte özlediğimiz ortam buydu.

“Hatalarına bir nilüfer/Sevgisizliğine bir kalp verdim/Artık geri ver/Geri veremezsin aldıklarını “

Hidayet: Abi, Facebook’ta gördüm, yengeyle ayrılmışsınız.
Ferdi: Hido, hem ayrılmışsınız diyorsun, hem de yenge diyorsun. Bu nasıl çelişkidir anlamadım.
Hidayet: Abi, sen gene uçmuşsun, kaç tane içtin ben gelmeden?
Ferdi: Bilmiyorum Hido, kafam çok karışık. Az önce ne oldu biliyor musun?
Hidayet: Yok abi, bilmiyorum.
Ferdi: Az önce, bana İlhan Perisi geldi
Hidayet: O kim abi?
Ferdi: Ya kim olacak, hani sanatçılara gelir ya, yardım şeysi.
Hidayet: İlham Perisi!
Ferdi: Ha ama bana gelen İlhan Perisi.
Hidayet: Nasıl abi? Bir yanlışlık olmasın.
Ferdi: Ya Hido, ne yanlışlığı? Adam, Orhan Gencebay kılığında geldi. Sana albüm yapacağım dedi. Sonra da gitti.
Hidayet: Abi, dur! Senin kafaya ulaşmak için seriye bağlayayım şu rakıları. Yeminle bir bok anlamadım.
Ferdi: Haydi, o zaman şerefe.

-Üçüncü Bölümün Sonu-

Can Öktemer

Hiç yorum yok: