28 Ocak 2012 Cumartesi

Beni Böyle Sev Seveceksen (I)

Neler Oluyor Bize?

Adım Ferdi Orhan, altı yıldır dolmuş şoförlüğü yapıyorum. Yıllardır vitesi ileri geri atmaktayım. Ben bu acı dolu ve Fazıl Say'ın asla anlayamayacağı arabesk hikâyemin anlatıcısıyım. Gönül isterdi ki, bu hikâyeyi Müşfik Kenter yüksek sesle okusun, derdimize dert katsın. Olsun varsın, hikâyenin kendisi bol acılı zaten. Bu arada unutuyordum sesim Allah vergisidir hani, dinleyene bir büyük bitirtir, övünmek gibi olmasın. Rahmetli  babam, bu yeteneğimi küçük yaşlarda keşfetmişti. Ünlü olmam için inşaatlarda yüksek sesle türkü okutmak mı, Unkapanı’na gidip dükkân dükkân dolaşmak mı istersiniz, hepsini yaptırdı ama ben okumak istiyordum. Okudum da. Özel bir bankada işe başladım ama içi çürümüş zihniyetlere tahamül edemedim. İşini erken bitirmek isteyen bir herif, bana rüşvet teklif edince… Kendimi kaybedip adamın ağzını yüzünü kırdım ve istifamı verdim. Ve baba mesleği dolmuşculuğa başladım.

Yataktan kötü kalkmamdan anlamalıydım, o günün kötü geçeceğini. Önce benzin fiyatlarının artması haberiyle bozulan sinirim, dolmuşta para üstü kriziyle daha da artmıştı...

Yolcu: Kaptan, para üstümü vermedin..
Ferdi: Efendim abi, ne oldu?
Yolcu: Kaptan, para üstümü vermedin galiba?
Ferdi: Galiba mı? Abi para üstünü aldın mı, almadın mı?
Yolcu: İşte onu tam olarak hatırlayamıyorum.
Ferdi: Hay Allahım, sabah sabah! Neyse abi vereyim para üstünü, ne kadar vermiştin?
Yolcu: 10tl galiba.
Ferdi: Gene galiba dedi. Abicim sen ne verdiğini, ne aldığını bilmiyor musun?
Yolcu: Ya ben hep böyleyim. Evden çıkarken ocağı kapattım mı, kapıyı kilitledim mi? Hiç emin olamam, biliyor musun? O yüzden, yine muallâkta kaldım.
Ferdi: Tamam abi, tamam ya! Gözünü seveyim sus! Veriyorum para üstünü!
Yolcu: Ama bu kadar asabiyet neden? Eskiden ne güzel muavinler vardı! Onlar toplarlardı parayı, hiçbir zaman böyle sorunlarla karşılaşmazdık.
Ferdi: Lan şeytan diyor, git dal şu dallamaya! Al lan paranı! Sus artık. Kaza yaptıracaksın. Muavinmiş, bilmem neymiş, Allahın salağı!
Yolcu: Lütfen doğru konuşun benimle, Kaptan Bey.
Ferdi: Konuşmazsam, ne olur? Beni Türk Dil Kurumu’na mı şikayet edeceksin, hıyar?
Yolcu: İneceğim ben. Sizi de şikâyet edeceğim.
Ferdi: Defol lan!

Normalde bu kadar sert çıkmam kimseye. Fakat bu aralar canım sıkkın biraz, sevgilim biricik aşkım Esengül’le aramız limoni. Bu sabah kötü başladı ya, 24 saat kötü gider. Saat yedi gibi işim bitti, Esengül’le buluşacaktım, saat sekiz gibi. Bari bu kötü gün iyi bitsin umuduyla, koşa koşa gittim Esengül'ün yanına. Esengül'le biz sekiz senelik uzatmalı sevgiliyiz. Maddi koşullar yüzünden ancak geçen sene sözlenebildik. Bu matematik orantılarına bakacak olursak, tahmini sekiz sene sonra da nişanlanmış olucağız. Aman Allah göstermesin, gerçi sözüm var Esengül'e, bu yaz evleneceğiz inşallah. Esengül ile bulaşacağımız yere gittiğimde,  o henüz gelmemişti. Kendimi bir an için, sabahki yolcu gibi hissettim. Acaba geç mi kalmıştım da sinirlenip gitmişti? Bu kuşkular, beni “acaba başka birisi mi var?” paranoyasına kadar götürdü. Cep telefonumla onu arayayım dedim, kontör kalmamış iyi mi? Nereye gidiyor lan bu kontörler? Hah! Geliyor işte Esengül'üm!

Ferdi: Esengül'üm ne oldu? Suratın neden asık böyle?
Esengül: Bizim karşı komşu vardı ya, Mualla… Evleniyormuş haftaya.
Ferdi: Hadi be! Allah mesut etsin, bahtiyar etsin.
Esengül: Ferdi, ben beklemekten sıkıldım ya! Böyle bekle bekle, nereye kadar? Çeyizimin modası geçti, bütün arkadaşlarım evlendi. Hatta bazıları evlendi boşandı, tekrar evlendi. Biz daha geçen yaz sözlendik, bu kamplubağa hızıyla gidersek biz ancak ölünce evleniriz.
Ferdi: Ben sanki istemiyorum senle evlenmek, canımın içi. Ama ben ne yapayım? Bak bugün benzin-mazot fiyatları yine artmış. Bir belimizi doğrultamadık ki…
Esengül: Bunlar hep senin aşırı dürüstlüğünden kaynaklanıyor Ferdi, mis gibi işin vardı. Sırf rüşvet verdiler diye. Gittin istifa ettin, cânım bankacılıktan.
Ferdi: Ederim tabii! Böyle şeyler benim karakterime ters, haram para yiyemiyorum. Hem sen de en az benim kadar idealistsin, dershanelerde çalışmıyorsun.
Esengül: Boşver beni, hem adamın verdiği paranın haram olup olmadığını nereden biliyordun ki?
Ferdi: Almam kızım, ben rüşvet falan. Haram lokma yemem yemeyeceğim, TAMAM MI???
Esengül: Bana, sesini yükselterek konuşma, tamam mı?
Ferdi: Sen de artık iki de bir şu para mevzunu açma! Ne zaman buluşsak, para da para… Yeter ama artık, sen ne kadar kapitalist bir insan oldun ya!
Esengül: Demek artık, beni böyle görüyorsun ha! Öyle olsun, ben gidiyorum Ferdi.
Ferdi: Nereye?
Esengül: Sana ne? 100 lirayla buluşacağım, tamam mı? Hoşça kal!
Ferdi: Esengül, Es... Gitme!

Neler oluyordu böyle? Ne kadar kötü bir gün geçiriyordum, durumu unutmak için acil alkol nakline ihtiyacım vardı. Kankam, can yoldaşım Hidayet'i aradım hemen.

Mutfak Meyhane Bu Hayat Bize Haram Oldu

Meyhaneye gidecek kadar bile param yoktu, anasını satayım.  Eve girer girmez, hemen Hido’yu aradım. Annem ve babam vefat edince, bu evde tek başıma yaşamaya başlamıştım ve bu sessiz ev benim üstüme üstüme geliyordu. Acil Hido ve rakı takviyesine ihtiyacım vardı.  Hido’yu aramamla gelmesi bir oldu. Hemen ortalıkta temiz havayı kirletmeye başladık, üst üste yakılan sigaralar ve devrilen 70’likler…

Hidayet: Takma kafana be Ferdim! Hayat böyle bir şey değil ki be!
Ferdi: Nasıl takmayayım Hido, aşığım, seviyorum diyorum. Esengül bana para diyor. Sonra diyorum kendi kendime, “Bana Kaderimin Bir Oyunu mu?” “Başka ne olacaktı ya?” diyorum, “saftirik Ferdi” diyorum, kendi kendime. Bu karı beni şizofren yaptı Hido!
Hidayet: Abi, ne desem boş.
Ferdi: Bıktım artık Hido yaşamaktan.
Hidayet: Abi senin şarkın gelmiş, bir söyle de rahatla istersen.
Ferdi: Tamam anasını satayım…

-Birinci bölümün sonu-

Can Öktemer

Hiç yorum yok: