21 Kasım 2015 Cumartesi

Ruşen Çakır: ‘Geleneksel medya yok hükmünde olmaya doğru gidiyor’


Periscope, sosyal medya piyasasına çok hızlı bir giriş yapan ve insanlara kişisel canlı yayın yapma imkanı sağlayan bir platform. Türkiye’de de ilgiyle karşılanan bu uygulamayı habercilik adına ilk kullananlardan biri de tecrübeli gazeteci Ruşen Çakır oldu. Çakır’la Periscope tecrübesini, bu platformda haberciliği ve birkaç gazetecinin Periscope yayınlarını topladıkları Medyascope sitesi üzerine konuştuk.
Ruşen Çakır
- Uzun bir süredir Medyascope üzerinden haber yapmaktasınız. Bize Medyascope’un hikayesinden bahsedebilir misiniz?
Periscope’u uzun zamandır kullanıyorum. Türkiye’ye geldiği andan beri diyebilirim. Özellikle 7 Haziran seçimleri öncesinde mitingleri izledim ve oralardan Periscope yayınları yaptım. Onun dışında da kendi başıma analizler ve röportajlar da yaptım. Daha sonra o güne kadar hiç tanımadığım iki kişiden bana mail geldi. Onlar bana yaptığım işlerin ilgilerini çektiğini, birlikte bana yardımcı olabileceklerini ve katkı sunabileceklerini söylediler. Nurdan Üçer ve Denet Tezel, daha önce beraber çalışmış ortak şirketleri olan iki arkadaş, gazeteci değiller.Onların kafasında bir plan vardı, onların kafasında olan şey bana göre gerçekleşebilir bir şey değildi. Sonuç olarak benim elimdeki Periscope malzemelerinden hareketle bir platform oluşturmaya karar verdik. Ama başından itibaren bu platforma başka gazetecileri de katarak başlayacağımızı konuşmuştuk. Birkaç meslektaşımı ikna etmeye çalıştıysam da, pek beceremedim. Sonunda biz 20 Ağustos günü ilk Periscope açık oturumunu benim yönetimimde Kadri Gürsel ve Levent Gültekin’le yapma kararı aldık. Bu galiba Türkiye’de yapılan ilk Periscope açık oturumuydu ve o günde sayfayı lanse etme kararı verdik. Sayfanın ilk nüshasında sadece benim Periscope yayınlarım vardı. Ama açık oturumu da ekledik. Daha sonra çoğu gazeteci ama bazıları gazeteci olmayan başka arkadaşları da katarak bu olayı hızla geliştirdik. Bu arada, bir fotoğrafçı arkadaşımız, stüdyosunun Medyascope canlı yayınları için elverişli olduğunu bize sunabileceğini söyledi ve oraya taşındık. Oraya taşındıktan sonra programların sayısını da arttırdık ve öyle gidiyoruz.
- Medyascope’nun yayın politikasını nasıl belirliyorsunuz, içerikte neler var? Sabit bir kadronuz var mı?
"Çünkü Özgür" diye bir mottomuz var biliyorsunuz. Özgür bir şekilde hareket etmek istiyoruz. Onun dışında gazeteciliğin evrensel ilkelerine uyarak sorumlu bir şekilde, haber değeri taşıyabilecek ve önem verdiğimiz her şeyi, her türlü yoruma açık olacak şekilde sunan bir platform. Burada biz insanlara iş vermiyoruz, işbirliği öneriyoruz. Herkes kendi videosunu, Periscope yayınını ya da video kaydını kendisi yapıp Youtube ya da Vimeo sayfasına koyuyor. Biz onları sayfamıza taşıyoruz. Siz bizim sayfamızda bir video izlediğini zaman aslında onu, o içeriği sağlayanın Youtube sayfasından izliyorsunuz. Dolayısıyla biz insanlara bir içerik falan dayatmıyoruz. Onların ürettikleri içerikleri biz paylaşıyoruz. Biz sayfaya taşıyarak onlara katkıda bulunuyoruz, onlar da bize kayıtlarını vererek sayfaya taşıma imkanı sunuyorlar. Yani her iki tarafında istifade ettiği bir şey oluyor. Bunun dışında esas bu olayı yürüten yedi kişilik bir bir ekip halinde yürütüyoruz. Bu ekipten üçü gazeteci. Muhalif, alternatif olma gibi çok kullanılan kavramları, sıfatları kullanmak istemiyoruz, çok hoşlanmıyoruz. Biz haberin ve yorumun özgür bir şekilde dolaşabileceği video ağırlıklı, görsellik ağırlıklı bir yayıncılık yapmak istiyoruz.
- Kullanıcıların ilgisi nasıl?
Fena değil, memnunuz. Önemli kriz anlarında, yaptığımız yayınlar ve anında müdahalelerle önemli bir iş yaptık. Özellikle görsel kayıtları, Periscope kayıtları koyduk. HDP binalarına saldırılar veya Ankara Katliamı gibi anında önemli olaylarda hızlı bir şekilde tartışma programları yaptık. Örneğin, Paris Katliamı üzerine Nilüfer Göle’yle canlı olarak yaptığım telefon bağlantısı çok geniş bir ilgi gördü. Hatta gazeteler söyleşiyi bizden alıntıladılar. Bu tür şeylere verdiğimiz hızlı ve serinkanlı tepkilerle ciddi bir ilgi artışı sağlıyoruz. Biz memnunuz ama hâlâ daha yolun başındayız. İyice yerleştikten sonra, ayaklarımız yere daha sağlam basacak ve çok daha iyi olacaktır. Ama bir şeyi yakalamış olduğumuzu düşünüyoruz. O yüzden heyecanımız ve hevesimiz yerinde.
- Medyascope gibi yayınların artmasıyla birlikte geleneksel medyanın durumu ne olacak? Gazeteciliğin, haberciliğin yeniden tanımlanması gerekecek mi sizce?
Bunun adını tanımlamak çok şart değil, ancak geleneksel medya zaten yok hükmünde olmaya doğru gidiyor. Elbette varlığını sürdürür ama gerilediği çok açık. Bu, onların derdi elbette. Bence esas mecra burası artık. Tabii ki onlar yine varlığını sürdürecekler. Ama esas olarak bu tip sosyal medya üzerinden, internet üzerinden çoğulcu özgürlük yayınların önü çok daha ciddi bir şekilde açık.
- Sosyal medya haberciliğinin önündeki en büyük engellerden birisinin ekonomi olduğu söylenir. Siz bu engelleri nasıl aşmayı planlıyorsunuz?
Şu ana kadar aşabilmiş değiliz. Medyascope fedakarlıklarla gidiyor. Şu anda bu işin içerisinde yer alan insanların esas işleri başka başka. Geçimlerini oradan sağlıyorlar, oradan kazandıklarını bir kısmını buraya aktarıyorlar. Şu ana kadar para kazanmış değiliz ama bundan sonra kazanmayı umuyorum. O konuda bir takım projelerimiz var ama öncelikle altyapıyı sağlam bir şekilde oluşturmaya çalışıyoruz. Onu oluşturduktan sonra para kazanma, finansman bulma imkanlarının olabileceğini düşünüyoruz. Buradan ‘para kazanma imkanı yok’ diye bir düşünceyle hareket etmiyoruz. Olabileceğini düşünüyoruz, oldurmaya çalışıyoruz. Bir takım adımlar da atıyoruz bu konuda ama şu anda erken. Ama bu mümkün internet üzerinden gazetecilik yapma seçeneğini birçok insan, ‘burada para kazanılmıyor ki’ diye baştan iptal ediyor. Bence yanlış yapıyorlar, uğraşılırsa, iyi bir iş çıkarılırsa, bu pekala mümkün.
- Sosyal medya haberciliğinin ve yurttaş haberciliğinin en önemli sorunlarından birinin yalan haber olduğu görülüyor. Özellikle editoryel bir süreçten geçmeyen yurttaş haberciliğin ne gibi problemleri var?
Yurttaş haberciliği lafı çok cazip, güzel gözüküyor ama ben çok kullanmak istemiyorum. Ben eski kuşak gazeteciyim, 30 yıldır bu işi yapıyorum. Gazeteciliğin bir takım evrensel ilkeleri ve filtreleri vardır, mesleki deneyim gerektirir. Biz burada buna olabildiğince sadık kalmaya çalışıyoruz. Yani kimsenin ürettiği bir haberi olduğu gibi sorgulamadan koyuyor değiliz. Onun için bu konuda oldukça dikkatliyiz. Özellikle böyle yeni bir mecrada yapılan en ufak bir hata çok daha fazla dikkat çeker. Her gelen içeriğin olduğu gibi konulması fikri bana doğru gelmiyor. Biz öyle bir noktada değiliz. Burası herkesin her istediğini istediği zaman koyabileceği bir platform değil. Biz bazı insanlara teklifte bulunuyoruz, bazı insanlar da gelip bizim kapımızı çalıyor. Anlaşırsak yapıyoruz, anlaşamazsak yapmıyoruz. Böyle sonuna kadar kapıyı ardına kadar açma olayı yok. Özellikle sosyal medya üzerinden yalan, eksik ve kalitesiz yayınların çok yapıldığı, haberlerin çok dolaştığı kesimden kendimiz uzak tutmaya çalışıyoruz. Başarabildiğimiz ölçüde de etkili olacağımızı düşünüyoruz. Yurttaş haberciliği deyip ondan sonra her cep telefonuyla çekilen videoyu paylaşmak, bir yerden sonra çok anlamlı değil. Periscope yayınlarında da özellikle çok dikkatliyiz. Çok cazip birkaç videoyu sırf barındırdıkları bir takım problemler nedeniyle kullanmadık mesela. Yani bulduğumuz her şeyi kullanıyor değiliz.
- Son dönemde tartışılan kavramlardan bir tanesi de dijital aktivizm, örgütlenme biçimleri... Bu kavramlar açısından Türkiye’deki durum için ne yorumu yaparsınız? Türkiye sizce bu noktada hala yolun başında mı?
Son dönemde çok karıştırılan bir kavram. Yani bazı meslektaşlarımız aktivizmlerini daha fazla öne çıkartıyorlar. Bunları birbirine karıştırmamak lazım. Biz karıştırmıyoruz. Bizim aktivist olma gibi bir derdimiz yok, biz gazetecilik yapma derdindeyiz. Ama aktivist olanların yaptığı işlerde haber değeri varsa onları haberleştiriyoruz. Sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine özel bir ilgimiz var. Bunları özellikle faaliyetlerinde video üretmeye teşvik ediyoruz. Onların içerisinde kullanabileceklerimiz kullanmaya çalışıyoruz.
- Türkiye’de medya baskısı son yıllarda arttığı konuşuluyor. Siz genel olarak medyanın son halini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu konuları çok konuşmak istemiyorum. Medya eleştirisi yapanlar yapsın. Biz konuşmak yerine iş üretmeyi tercih ediyoruz. Bizim bu yapmaya çalıştığımız, şeyler aynı zamanda medyanın bugünkü durumundan memnun olmamanın sonucudur.
Can Öktemer

Hiç yorum yok: