4 Aralık 2015 Cuma

Erkan Saka: ‘Yurttaş haberciliği daha nesnel habercilik üretebilir’

Yeni medya ve yurttaş haberciliği son zamanların en popüler tartışma konularından biri. Özellikle yeni medya araçlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla geleneksel medyanın geleceği merak konusu olmaya başladı. Bununla beraber yurttaş haberciliğini ilerleyen zamanlarda medya içerisinde nasıl bir konumda olacağı ise ayrı bir tartışma konusu olarak durmakta. Bu meseleyi tartışmaya Ruşen Çakır’la başladık, Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yrd. Doç. Erkan Saka’yla devam ediyoruz. Saka, yeni medya ve yurttaş haberciliği üzerine Türkiye’de en çok kafa yoran çalışan akademisyenlerden. Kendisiyle geleneksel  medyanın son durumunu, yurttaş haberciliğinin geleceğini ve sorunlarını ve iletişim fakültelerinde bu meselenin nasıl ele alındığını konuştuk.
Erkan Saka
- Yurttaş haberciliği tanımı üzerine başlayalım isterseniz, sizin de bu konu hakkında bir makaleniz vardı. Siz nasıl tanımlarsınız bu kavramı?
Tanım konusunda yakın zamanda bir uzlaşma olmayacak. Genel olarak, toplumun haber yapım süreçlerine aktif katılmalarına yurttaş gazeteciliği denebilir. Ama bunun bir sürü biçimi var ve bazıları zaten internet öncesinde de olan şeylerdi belki, özellikle kastedilen vatandaşların buna bizzat katılarak sahadan ham haber-enformasyon üretimi olarak tanımlayabiliriz. Tabii, yani bu tartışmalar devam ettikçe, editoryal rolde ne kadar yer alabilecekler diye de düşünebilir. Bazı vatandaşlar bu role de bürünebilirler. Genelde bu kavramda kastedilen, tartışılan haber enformasyon üretim kısmı denebilir.
- Yurttaş haberciliği tam olarak ne zaman sözlüğümüze girmeye, tartışılmaya başladı?
1990 sonlarına doğru tartışılmaya başlandı. İnternetin çıkışıyla birlikte denebiliriz ama aslında internet öncesinde de olabilecek bir şeydi. Yine de özellikle internetin çıkışıyla birlikte tartışma merkezi bir rol almaya başladı. Zaten yurttaş haberciliği internet araçları olmadan çok nadir yapılabilen bir şey. O yüzden de 2000'li yıllar itibariyle ABD'de konuşuluyordu. Yine o tarihlerde bloggerların gazetecilik yetisi sorgulanmaya başlanmıştı, 2000'li yıllar, blogçuluğun altın yılıdır zaten. Türkiye'ye biraz geç geldi. Bizde özellikle 2010'dan sonra aktif olarak tartışılır hale geldi bu kavram. Aslında, genelde gazetecilik eğitimini dijital dönem öncesinden tamamlamış akademisyenler veya pratisyenler için hâlâ çok negatif bakılan bir kavram. Yurttaş gazeteciliği uygulamaları bağlamını bazen yapan çevreler de biraz suiistimal ettikleri için, kavram hakkında halen hak ettiği değerlendirme yapılabilmiş değil. Bir de kavram olarak çok sık kullanıldığı için yurttaş gazeteciliğin içi boşaltılmış oldu bir anlamda ve tartışma böyle başka bir yere doğru evreye yöneldi, ne yazık ki.
- Türkiye'deki iletişim fakülteleri bu konu üzerine yeteri kadar eğiliyorlar mı sizce?
Sırf yurttaş haberciliği ve benzeri şeylere yönelik değil, iletişim fakültelerinin başka bir sürü derdi var. Aslında dijital iletişime yönelik genel olarak geçişte de biraz ağırdan aldılar. Genel akademik formasyon, dijital öncesi. Bunun kabullenilmesi ve buna göre üretim yapılması, son bir iki yılda yoğunlaştı. Bu çalışmalar da, aslında bu konun biraz popülerleşmesi yüzünden oldu yani, ‘bu mevzu madem gündeme geldi biz de bir şey yapalım’ şeklinde biraz yüzeysel olarak devam ediyor. Genel olarak yeni medya çalışmalarının ancak son birkaç yılda atılıma geçtiği söylenebilir.
- Yurttaş haberciliğine getirilen en büyük eleştiriler nelerdir?
Enformasyon doğrulama kısmı önemli bir eleştiri noktası. Lakin bu durumda ülkeden ülkeye değişebilecek bir bakış açısı lazım. Genel olarak ABD'de gazeteciliğin kriterleri yüksek ve iyi bir haber doğrulama geleneği var orada. Bu yüzden ABD'de bir vatandaş, haber üretimine katılınca, ondan daha profesyonel kriterler bekleniyor. Bu yüzden de yurttaş haberciliğine çok eleştirel yaklaşıldı en başlarda. Vatandaşların ürettikleri haber dili de biraz 'magazin' diline yakındı. Bununla beraber ABD'de gazetecilikte objektiflik çok önemli bir kriter. Şu anda o da epistemolojik açıdan çok tartışılan bir kavram haline geldi. Ama şunu da söylemek lazım, vatandaşın böyle bir iddiası da bulunmuyor ama içerik elbette daha iyi üretilebilir. ABD'de bu bağlamda tartışılmaya başlandı. Türkiye'de böyle biraz, sahayı da yeni medya araçlarını da bilmeden, 'haberler yanlış üretiliyor' gibi ağır eleştiriler yapılıyor yurttaş haberciliğine. Türkiye'de bir defa profesyonel gazetecilik hiçbir zaman iyi bir kredilibiteye sahip olmadı ya da haber doğrulama konusunda hiç de iyi kriterler yok ortada.. Şu anda birçok sansasyonel haberin kaynağı, yeni medya ve yurttaş habercileri değil, aksine geleneksel medya üretiyor. Buradan bakıldığında yurttaş haberciliği, Türkiye'de daha önce hiç yapılmadığı kadar objektif ve nesnel habercilik üretebilir, yani doğrudan böyle bir derdi olmasa bile. Pratikte de, yurttaş habercilerinin aslında baya haber ve enformasyon doğrulamaya çalıştıklarını söyleyebiliriz. O yüzden yurttaş haberciliğine getirilen eleştiriler biraz haksız oluyor bence. Burada kendine böyle bir misyonu edinmiş yurttaşla, herhangi bir yurttaşın attığı mesajlar da karıştırılıyor yurttaş haberciliğini eleştirenler tarafından. Her yurttaşın ürettiği haber, yurttaş haberciliği kavramı içerisinde değerlendirilemez. Bu mesajlar propaganda amacı da taşıyor olabilir. Gözlemleyebildiğim kadarıyla eleştiriden çok bir de, yurttaşların kurumlara ve devletlere karşı bir hukuki dayanaklarının olmaması meselesi var. Şimdi siz medya kuruluşu olarak, bir haber yaparsınız ama bir kuruluş vardır arkanızda. Ama genelde bir yurttaşın üzerine gittiğinizde, yurttaşın kendini savunma imkanları daha az. Bu bağlamda, son zamanlarda gönüllü avukatlık hizmetleri de başladı. Yani iyi bir enformasyon üretiyorsanız ve bundan dolayı başınız derde giriyorsa, en azından size savunma hizmeti verecek çevreler ortaya çıkıyor. Ama bu henüz çok yeni bir şey.

- Yurttaş gazeteciliği tartışmalarında bir de öne çıkan konulardan biri de, bu haber içeriklerinin editoryal süreçten geçmemesi. Siz ne düşünüyorsunuz bu durum hakkında?
Zaten böyle bir profesyonellik iddiası olmadığı için, siz yalnızca fotoğrafı veya videoyu çeker gönderirsiniz. Burada biraz iş bölümü oluşmaya başladı, bazı vatandaşlar kendilerini böyle masa başında ama doğrulama işleriyle uğraşır hale geldiler, bazıları tamamen sahadan üretime geçti. Burada kolektif akıl devreye giriyor. Sonuçta bir kişiden haberin tüm süreçlerini bekleyemezsiniz. Böyle bir profesyonellik iddiası da yok zaten. Yine de ham haberi yapan kişi, enformasyonunu belli bir yere kadar editoryal müdahale de yapıyor. Netice de bu kolektif bir süreç. Bir vatandaşın her şeyi yapması beklenmemeli bence.
- Sosyal medya haberciliğine getirilen eleştirilerden birisi de yalan haberler. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bu problem doğrudan yurttaş haberciliğiyle mi alakalı, yoksa propaganda mı? Ya da genel olarak bir dijital okur yazarlık seviyesi mi? Bunu bir yurttaş haberci paylaştıysa, o zaman onun bu içeriği sorgulanabilir. Ama diğer taraftan bu yalan haberler dediğiniz şey, web üzerinden yanlış paylaşımlar ve propagandaya hizmet eden paylaşımlar bir anlamda. Bir de şu var, devletin ya da otoritenin yeterli imkan sunmaması sonucunda bir haber kıtlığı yüzünden propaganda ve yanlış bilgiye çok yer açılıyor. Belki de böyle haber misyonu olan, niyeti olan vatandaşların büyükşehirlerin dışına daha çok çıkması lazım, bunu ilk önce Soma'da hissetmiştim. Yerelden çok malzeme gelmiyor. Bu genel bir sorun ve ayrıca tartışılmadır bence.
- Yurttaş gazeteciliği ile birlikte insanlar tüketicisi oldukları bir şeyden üreticisi haline geldiler. Bu anlamda gazeteciliğin mesleki olarak yeniden tanımlanması gerekiyor mu sizce?
Tabii gerekiyor. Ben hiçbir zaman profesyonel gazeteciliğin öleceğini yok olacağını düşünmüyorum. Ama bir görev tanımı yeniden yapılmalı, düşünülmeli. Bence her yerde ve her an içerik üretebilecekleri için özellikle enformasyon üretiminde yurttaş habercilerin etkisi artıyor. Ama editoryal süreci ve enformasyon doğrulama ve benzeri şeyler hala gazeteciliğin alanı. Belki de gazetecilik bazı yüklerinden arınacak ve daha çok bunlara yoğunlaşabilecek. O bakımdan belki de zenginleşme bile olabilir. Bu anlamda iş modellerine daha çok kafa yormaları gerecek yeni dönemde. Geleneksel iş modelleri de bitiyor bu yayıncılık ilkelerinin değişimiyle. Buna da çok kafa yoruluyor, yeni projeler, modeller çıkarılmaya çalışılıyor ama henüz bir yere ulaşılmış değil. Hâlâ asıl gelirler geleneksel reklamlardan geliyor. O bakımdan bence bu zenginliği içeriye nasıl alırız diye kafa yormak lazım. Ama şu ana kadar gördüğüm, geleneksel medyacılar çok buyurgan davranıyorlar. O yüzden çok verimli bir işbirliği oluşamıyor.

- Periscope haberciliği için ne düşünüyorsunuz?
Aynı kalıpları burası için de geçerli. Canlı yayınlarda bu türlü bir araç çıkmamıştı, şimdi çıkmış oldu. Ama bu demek değil ki, geleneksel televizyonculuk bitecek. Yine de televizyonların kendilerine çekidüzen vermeleri gerekecek. Bu durumda belki de bu zenginliği nasıl verimli kullanırız diye düşünmek lazım. Şimdiye kadar yıllardır var olan iş modellerine bağlı kalıp yaşayıp gittiler. Şimdi bir meydan okuyuş var. Bu araçları bizzat medyacılar da kullanabilir, böylelikle televizyon programları daha ucuza da mal edilebilecek hale gelecektir. Bu bakımdan yeni kanallar, yeni profesyoneller de çıkacaktır. Ben bunu zenginlik olarak görüyorum ama bu zenginliğin entegre olması biraz gecikiyor, asıl mesele o. Burada şunu da söylemek lazım, iş biraz profesyonelleşince, bu sefer yurttaş habercileri de geleneksel medyacı kafasına girmeye başlıyorlar. Mesela işin içine para girmesi ve hiyerarşilerin oluşmasıyla birlikte, işin sorgulanmamış tarafı da öne çıkıyor. Bence yurttaş haberciliğin yükselişi devam edecek ama bu sefer de onlar geleneksel medyanın hep maruz kaldığı sıkıntılarla uğraşacaklar gibi hissediyorum.
- İnternet gazeteciliği de son dönemde öne plana çıktı. T24, Diken akla ilk gelen örnekler. Siz genel olarak nasıl yorumlarsınız bu gazeteleri?
Bu sitelerde gözlemlediğim en önemli şey, bir iş modelinin tam olarak olmaması. Yani bunlar para kazanmazsa, profesyonel istihdam edemeyecekler. Onun dışına, bu adını saydıklarınız yine iyi örnekler ama geriye kalanlar geleneksel medya kalıplarını kullanarak, daha çok reyting alacak ve tık alacak haberlere kaçıyorlar. Genelde aynı haberi 10 farklı yerde görüyoruz. Özel haber yapımı çok az, zira onun için para, zaman ve kadro lazım. Avrupa'da ve ABD'de ise dolu içerikli araştırmacı gazetecilik örnekleri yükseliyor. Hatta bunları kitle fonlamayla fonluyorlar. Türkiye'de onu yapacak ortam henüz yok. Malum Türkiye'nin şartları da hep 'breaking news' havasında geçiyor. Uzun vadeli bir gazetecilik ve yeni medya yayıncılığı yapılacaksa, içeriğin zenginleşmesi ve nitelikli üretimler yapılması lazım. Şu anda bir birinin tekrarı çok yayın var gibime geliyor.
- Fuat Avni'nin tweetlerinden haber yapma durumları da var...
Yani duruma göre yapılabilir ama ona bir şey katmak lazım. Fuat Avni'nin dediklerini aynen koyarsanız, bu habercilik olmuyor aslında. Zaten onu Twitter'dan görüyoruz. Yayıncının bir sorgulayıcı gibi müdahale ederek yayınlaması gerekiyor onları.
- Geleneksel medya kuramlarının başında medyanın gündem belirlemesi gelir. Bu anlamda yeni medyanın, yurttaş haberciliğin gündem belirleyeceğini düşünüyor musunuz?
Bence gündem belirliyor. Ama kimin gündemini belirliyor? Ne kadar etkili oluyor? Onları ortaya çıkarmak için araştırmaya ihtiyaç var. Bize de belki düşen olan. Her mecranın ayrı bir etki gücü var. Twitter, daha böyle haberi takip edenler için çok popüler bir mecra ve bu belli bir kesimin değil, her kesimin siyasi gündemini belirliyor. Bu kesim halkın yüzde kaçı? Seçim politikalarına nasıl yansıyor? Diğer kamusal politikalara nasıl yansıyor? Bunlara bakmak lazım. Belirleyici bir gücü var o kesin. Ne kadar belirleyici olduğu konusunda ise genelleme yapmamak lazım. Twitter'da trend topic olmak, kendi başına Türkiye gündemini belirlese bile, bunun sosyal sonuçları olmayabilir.
- Sosyal medyadan örgütlenme için neler söylemek isterseniz. Can Dündar ve Erdem Gül hakkında tutuklama kararı çıkınca insanlar doğal olarak Twitter'dan #yalnızdeğilsiniz hashtagi açtılar. Lakin İrfan Değirmenci Adliye’den periscope yayını yapmıştı ve orası bomboştu...
Bu daha genel bir sosyal sorunun parçası, ancak dijital olanla dijital olmayanı kesin olarak birbirinden ayrı düşünmemek lazım. Dijital eylem ile geleneksel eylemin birbirini beslediğini Gezi Parkı eylemlerinde gördük. Bu anlamda, Can Dündar ve Erdem Gül için herkes Adliye’ye gitmeli miydi diye de tartışmak gerekiyor. Zira onlar için yürüyüşler yapıldı ve göre kalabalıktı. Geleneksel eylemlilikte hukuki süreci ve polis şiddetini göz ardı etmeden düşünmek lazım. Bu yüzden, mahkeme gününde bizzat orada olmamak tek başına bir gösterge değil. Ancak genel olarak Türkiye’nin bir örgütlenme sorunu olduğunu söyleyebiliriz, interneti aşan daha genel bir sorun bu.
- Son dönem geleneksel medya için ne söylemek istersiniz? Dokuz gazetenin aynı başlıkla çıkması gibi örneklere şahit olduk son zamanlarda.
Geleneksel medya ile yeni medya birbirine taban tabana zıt, düşman mecralar değiller. Bunlar birbirine entegre olarak gelişecek ve zamanla bütünleşecek mecralar. Bu anlamda ikisi de oldukları halleriyle kalmayacaklardı. Ancak Türkiye’de geleneksel medya kendini bu evrimden çok daha hızlı tüketti, çünkü ortada olağanüstü bir hal var. Yukarıdan gelen baskı, geleneksel medyayı adeta işlevsiz kıldı. Gezi Park eylemleri sırasında, geleneksel medyanın çektiği görüntüleri internetten izledik. O zaman ortaya çıkan Halk TV ve benzeri kanallar halen yayındalar ve aslında iyi ve muhalif yayın yaptığında insanlar takip ediyorlar. Bu ortam, bahsettiğim entegrasyon sürecini Türkiye için hızlandırıyor.
Can Öktemer

Hiç yorum yok: