2 Aralık 2011 Cuma

1895-1914 Dikranagerd (Diyarbekir) Yangınları

1900'de Diyarbekir (Kaynak: houshamadyan.org)
1895 Yangını
5 Ekim 1895’te, “hırslı ve Hıristiyan karşıtı” olarak bilinen Enis Paşa, Diyarbakır’a vali olarak atanınca, bölgede yaşayan Hıristiyan cemaat temsilcilerini padişaha teşekkür telgrafı çekmeleri için zorlar. Ancak bu telgraf fikri, Ermeni cemaati içinde karışıklığa sebep olur. Bir grup, imza toplayan rahiplere saldırarak ve protesto amaçlı dükkânlarını kapatarak telgrafın çekilmesini engellemeye çalışır. Cemaatin ileri gelenlerini de bu durumu İstanbul'a şikâyet etmek için bir dilekçe hazırlamaya karar verirler.  Halep’te valilik yaparken gayrimüslimlerden haraç aldığı için azledilen Enis Paşa, bu girişimin için, Müslümanları, Ermenilerin camilere el koymaya çalışacakları ve Avrupa'nın baskısıyla padişahı reforma ikna edecekleri söylentisini yayarak kışkırtmaya başlar. Camilere “gavur”ları yeren pankartlar asılır. Reform söylentileriyle kışkırtılan Müslümanlar, padişaha telgraf çekerler.  Tatminkâr bir cevap alamazlarsa, 1 Kasım'da Hıristiyanlardan intikam alacaklarını söylerler. 10,000 Kürt’ün şehre yürümeye hazır toplandığı bildirilir. Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında olağandışı bir hareketlilik ve silah/cephane alımı başlar. 30 Ekim'de Fransa Konsolosu Meyrier bölgedeki Müslüman eşrafın reform tasarılarını protesto etmek için eski Yemen Valisi Cemil Paşa'nın evinde toplandıklarını, daha önce Sason olaylarına karışmış Zilan Şeyhi’nin de bu toplantıya katıldığını ve toplantıya katılanların Hıristiyanlara saldırmaya hazırlandıklarını elçiliğe bildirir.  31 Ekim'de Hıristiyan ayanı, Fransız konsolosuna kırımın bir gün sonra başlayacağını duyduklarını söylerler. Vali konsolosa Hıristiyanların güvenliği konusunda teminat verir. Raymond H. Kévorkian göreyse, Müslümanlar arasında toplantı ve camilerden provokatif vaazların ve bunlarla beraber Ermeni ileri gelenlerinin infazının haftalar önce başlamıştır zaten.
1 Kasım'da ayan ve piskoposlar konsolosluğa tekrar gelip, aşiretlerin kente girdiğini söylerler.  Konsolos kendisini ziyarete gelen Hıristiyan ileri gelenlerine valinin sözünü hatırlatınca, valiyi görmeye giderler. Vali, dükkânlarını açar ve sakin olurlarsa, düzeni sağlayacağına yine söz verir. Tereddütlere rağmen, Azizler Yortusu’nu kutlayan Katolikler hariç, tüm Hıristiyanlar dükkânlarını açar ve hayat normal seyrine döner. Ayine giden Konsolos, 11.30 sularında her şeyin iyi durumda olup olmadığını görmek için pazara döner. Öğlene doğru, arkalarında 4 jandarma ile Ulu Cami’den çıkan grupları görür ve zaman kaybetmeden Konsolosluğa döner. Aynı saatte müezzinler öğle namazı için minareye çıkar; ardından çeteler çarşıya ve Hıristiyan mahallelerine saldırır. Hıristiyanlar öldürülür ve ev ve dükkânları yağma edilir. Aynı zamanda çarşılar da ayrı ayrı yerlerden baş gösteren yangınlar başlar. Olayla ilgili bir Osmanlı arşiv belgesinde yer alan şahitliklere göre, yangın 13.30 sıralarında Tahtelkale, Palancılar ve Demirciler çarşısında, 23.00 sıralarında Kunduracılar çarşısı, 02.00'da Sipahiler, 04.00'da tekrar Sipahiler ve alt yanındaki çarşıda baş gösterir. Sipahiler Çarşısı, Çifte Han ve Kitapçılar Çarşısı arasındaki üçgen içinde yer alan Ulu Cami ise, yanmaz veya yanmaktan kurtarılır.  Aynı üçgen içinde yer alan bedesten ise ciddi hasar görür.
Osmanlı belgelerine göre olayların ikinci gününde, yangın tamamıyla bastırılmış ve bu kargaşa içinde isyan eden Ermeniler, kilise ve hanelerinde barikat kurarak tekrar ateş etmeye başlamış, minarelerde ezan okurken müezzinlere saldırmış ve onları engellemek isteyen jandarmadan altı kişiyi şehit etmişlerdir. Katolik misyoner ve Fransız Konsolosu’nun şahitliğine dayanarak nakleden Victor Berard'a göre ise yaşanan olaylara nefs-i müdafaadır. Üç gün süren kırımı her sabah başlatan, müezzinlerin çağrısıdır ve ateş açan askerler camilere mevzilenmiştir. 3. gün Fransız Konsolos, elçiliğe bir telgraf göndermeyi başarır. Büyükelçi de üstlerine durumu bildirir ve askeri birlikleri göndermekle tehdit eder. Şehre saraydan anında bir mesaj gelir. 4 Kasım akşamı tellallar müezzinler valinin ateş açılmasını yasakladığını ve eline silah alan herkesin ağır biçimde cezalandırılacağını ilan eder. Saat 7'de her şey bitmiştir. Ancak asker ve jandarmalar yağma için izin istemeyi sürdürür ve çetelerin ve saldırıları nedeniyle gece devriyesine çıkmak istemezler. 5. gün başlayan asker isyanı, Genel Müfettiş Abdullah Paşa'nın kente gelişiyle Aralık ayında sona erer. Olayların 6. gününde ise Müslüman ileri gelenler, Konsolos’a kendi suçlarının büyük olduğunu söyleyerek nedamet gösterirler. Yanlış davranmışlardır ama müsebbibi, Hıristiyanları korurlarsa hapishaneye koymakla tehdit eden validir. Bu yanlışa son verdiklerine ve gerekirse valiye karşı ayaklanacaklarına söz verirler.
Tüm sosyal sınıflar, bu yağma ve kırıma katılsalar da; başı çeken isimler arasından iki isim sivrilir: İttihat ve Terakki’nin önde gelenlerinden ve 1924’te yazdığı Hz. İsa’ya Açık Mektup’la Hıristiyan düşmanlığını açıkça ortaya koyan Süleyman Nazif ile daha sonra Belediye Reisi ve 1908’de mebus seçilecek olan şehrin ileri gelenlerinden Arif Pirinççizade.
Bu olaylar hakkında, Osmanlı yetkilileri ve belgeleri, Ermenileri suçlar ve Kürt aşiretlerin tehdidine işaret eder. Hâlbuki Gregoryen/Katolik Ermeni, Kadim/Katolik Süryani, Keldani, Rum ve Protestan nüfusunda toplam 1200 ölü, 300 yaralı ve 1000 kayıp vardır. Yine aynı kesime ait, 1700 ev ve 2500 dükkân yağmalanmış ve/veya yakılmıştır. Zararın da, 2 milyon Türk lirası olduğu tahmin edilir. 5 bin Ermeni ve 95 Müslüman (70'i yağma ve ganimetin paylaşımı sırasında) ölmüştür. Ermeniler öldürülürken çok dikkatli davranılmış ve her zanaattan bir usta sağ bırakılır. Kırsalda 200 civarında köyün yakıldığı ve yağmalandığı tahmin edilir. Çok sayıda Ermeni tutuklanır ve işkence altında itiraflar alınır. Yağmacılardan ve saldırıdan kaçan Ermenilerin bir kısmı Mardin’e sığınır ve şehrin âlimleri ve ileri gelenleri tarafından korunur. Kırımdan kaçabilen 700 kişi konsolosluğa ve 1000 kişi Katolik manastırına sığınır. Olayların sonrasında, cemaat önderleri, suçun Ermeni cemaatinde olduğunu yazan itirafnameyi imzalamayı reddederler ve bu yüzden, cemaat devlet yardımdan mahrum bırakılır. Baş gösteren sefalet sebebiyle, kırımı izleyen on ayda Diyarbakır sancağındaki 106 yerleşimin içinde bulunduğu 559 köyde 200,000 Ermeni ihtida eder.
Görgü tanıklıklarına yer veren Osmanlı belgesinde, uğraşlara rağmen yangınların zamanında bastırılmamasına ve tahripkâr olmasına gerekçe olarak, söndürme için yeterli işgücünün sağlanmaması ve Hıristiyanların izin vermemesi gösterilmiş. Şahitlerin ifadelerindeki ortak nokta, çoğunun “yangının nereden ve hangi dükkândan zuhur ettiğini” bilmemeleri, bilenlerin ise Hıristiyan dükkânlarının isimlerini vermeleridir.
2 Kasım tarihli telgrafta Vali, Ermenilerin, Müslümanlar cuma namazındayken, camilere saldırarak, kundaklama ile kargaşa çıkardıklarını yazar. Bazı tarihçilere göre, Ermeniler önceden mallarını taşımış ve sonra dükkânları ateşe vermişlerdir. Yanan mal ve dükkânların %90'ı Müslümanlara aittir.
1909'da Diyarbekir (Kaynak: houshamadyan.org)
1914 Yangını
1895’ten sonra Diyarbakır’daki bir diğer yangın 1914’te yaşanır. Vali Celal Bey'in beklenmedik tayini ve veda töreni sırasında söyledikleri, aslında olacakların işareti gibidir. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ılımlı kanadından olan ve o zamana kadar Hıristiyan karşıtı eylemleri denetim altında tutmaya çalışan Celal Bey, ayrılışından önce, 4 Ağustos'ta kendisini ziyaret eden Ermeni cemaati temsilcilerine, müstakbel vali adayı Dr. Reşit'in iyi niyetli ve modern bir demokrat olduğunu söyler. Göreve başlamasına kadar herhangi bir “istismar” olmazsa, ondan sonra korkulacak bir şey kalmayacağını belirtir ve 18 Ağustos'ta kentten ayrılır. 1915’teki gaddarlığıyla Talat Paşa’nın bile sabrını zorlayan ve elde ettiği haksız kazançtan dolayı daha sonra azledilecek olan Dr. Reşit, şehre ayağını adım atar atmaz; yani 19 Ağustos gece yarısı büyük bir tesadüf sonucu (!) Ermeni pazarında (çarşının kuzeyindeki Zahire pazarı) çıkar. Aynı tesadüf, Dr. Reşit’in 1916’da vali olarak atandığı Ankara’da da gerçekleşecek ve Ermeni mahallesi kül olacaktır.
1914 Diyarbakır Yangını, 1895’te olduğu gibi çarşı içinde dört-beş farklı noktadan baş gösterir, fakat bu sefer hepsi aynı anda başlar. Görgü şahitlerinin ifadesine göre, dükkânlara daha önceden gaz püskürtülmüştü. Görevliler söndürme çabası göstermezken, Hıristiyanların, özellikle yangının ilk çıktığı yere yakın dükkânların ahşap kepenkleri tahrip ederek yangının yayılmasını engelleme ve söndürme çabalarına müdahale eder; mallarını güvenli yerlere kaçırma girişiminde bulunan Müslümanlara izin verirken Hıristiyanları engellenir. Bu nedenle, kurtarılabileceklerin %60'ı yanmıştır.  Yalnızca 1915’te Dr. Reşit tarafından muhbirlik suçlanıp tutuklanacak ve daha sonra firar edecek olan İngiliz viskonsül tercümanı Thomas Muggerditchian’ın ön ayak olmasıyla, nehir kıyısına yakın dükkânlardaki yangın, toprak ve su yardımı ile söndürülür. David Gaunt’a göre, yangın Buğday Pazarı'nda 'Cendere' denilen yerden başlar, kısa bir sürede Ulu Cami önünden Melek Ahmed Paşa Çarşısı’na; eski Borsa Hanı'ndan Kazancılar Çarşısı'na kadar uzanan geniş bir alanı kaplar ve 3 gün boyunca sürer. İddiaya göre, yangından önce, Müslüman tüccarlar, durumu haber alıp mallarını günler önce zaten evlerine taşımıştır. Olay sırasında ise, Müslüman mahallesi yangın tehdidine maruz kalıncaya kadar hiçbir Müslüman söndürme çalışmalarına katılmaz.
Elverişli dört adet tulumba olmasına rağmen, rüzgârın yönü itibariyle aslında tehlikeye maruz olmayan Ulu Cami için tutulur ve ihtiyaç sahiplerine verilmez. Ermeni murahhası bundan Belediye Başkanı Cemal Paşazade Fuad Bey'i de sorumlu tutar. Fuad Bey, İttihat ve Terakki’den olmamasına rağmen, büyük ihtimalle alacağı tavır konusunda önceden tembihlenir. Yangının organize edilmesinde yine iki isim ön plana çıkar: Diyarbakır İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başında bulunan ve soykırımdan sonra emval-i metruke “iş”inden büyük kazanç elde edecek olan Polis Müdürü Memduh Bey ile Arif Pirinççizade’nin oğlu mebus Fevzi Bey.
Yangın esnasında,  yine 1895’teki gibi büyük bir yağma da yaşanır. Yağmaya Kürt ve Türk sivillerle beraber askerler ve milisler de katılır. Ermenilerin ateşsiz silahlarla karşı koymaya çalışmasına rağmen,  polis ve jandarma yağmacıları korur. Ermeniler, Memduh Bey'i tehdit edince, dükkânlarından bazı malları almalarına izin verilir. Thomas Muggerditchian’ın çabasıyla, dükkân sahipleri polis ve jandarmayı püskürtmeyi ve yağmayı durdurmayı başarır. Sabah 06.00 sularında yangın kontrol altına alınır.
Yangın, dört saat içinde yaklaşık 25 bin metrekare genişliğinde bir alanı tahrip eder ve Ermeni mahallesine sıçraması binbir güçlükle önlenir. 1080 dükkân ve mağaza (bazı kaynaklara göre 1500’den fazla), 13-15 fırın ve pastane, iki katlı 3 kahve, 4 han ve 5-15 kereste deposu tahrip olur. Yangın yine “seçici” davranır ve Ulu Cami’ye hiçbir şey olmaz. Tahmin edilen zarar 350-450,000 pound civarındadır. 1914-18 döneminde en büyük yıkıma neden olmuş yangının meydana geldiği yer, olaydan iki sene sonrasında bile temizlenemez ve bu durum hem lojistik hem de halk sağlığı açısından ciddi sorunlar yaratır. 1914 Eylül’ündeki Hasköy yangınına yardım eden Hilal-i Ahmer Cemiyeti de, bilindiği kadarıyla Diyarbakır'a destek olmaz.
Bir iddiaya göre, yangının asli nedeni, Rusların bölgeye kadar ilerleyebileceğini öngörüp, lojistik imkânlarını ortadan kaldırmayı planlayan merkezi hükümetin, yerel İT görevlilerine çarşıyı yok etmelerini emretmiş olmasıdır.
Diyarbakır Vilayeti'ne Dâhiliye Nezareti'nden gönderilen 21 Ağustos 1330 tarihli telgrafa göre, bu yangında devlet görevlilerinin ihmal, suiistimal, hatta kastı olması ihtimali, hükümetçe sorgulanır. Fakat tahkikatın sonucu Osmanlı arşivinde bir türlü bulunamaz.

Bu konu hakkındaki tüm bilgiler, Hrant Dink Vakfı’nın 11-13 Kasım 2011’de Diyarbakır’da düzenlendiği  'Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Toplantısı'nda sunulan, Zeliha Etöz ve Mehmet Taylan Esin tarafından yazılan “Diyarbekir Yangınları” isimli makaleden derlenmiştir.

Bu yazı, 25 Kasım 2011'de Agos gazetesinde yayınlandı.

Makalenin yazarlarıyla yapılan röportaj için tıklayın.

Sevag Beşiktaşlıyan

Hiç yorum yok: