24 Mayıs 2015 Pazar

1915 Ermeni Soykırımı konuşmaları

Agos'a dışardan katkı sunduğum veya Agos'ta çalıştığım dönem boyunca, giderek artan bir yoğunlukta Ermeni Soykırımı'na bir yerinden değen röportajlar şuradan derli toplu dursun:

Bakuba Yetimhanesi (Kaynak: AGBU Arşivi)


Robert Fisk/11 Kasım 2011
‘Aslında Türkler 1915’in soykırım olduğunu biliyor’

Zeliha Etöz-Taylan Esin/25 Kasım 2011
‘Gayrimüslim diyerek Hıristiyanları Müslümanlıkla tanımlıyoruz’

Ümit Kurt/11 Ocak 2013
'1915 konusunda, Türk de, Ermeni de aslında kurbandır'

Ramazan Aras/7 Kasım 2013
‘Ermeni nefretinin üretim araçları’

Avedis Hadjian/7 Kasım 2013
‘Ermenilik kültürel bir mesele’

Gayane Çobanyan/7 Kasım 2013
‘Hesapta olmayan sonuç: Araplaşan Ermeniler’

Laurence Ritter/7 Kasım 2013
‘Aynı ailede hem Hıristiyan hem de Müslüman Ermeni var’

Nicholas Koumjian/14 Kasım 2013
‘İnkâr, sadece mağdurları yaralamaz, failleri de ahlaken küçültür’

Talin Suciyan/6 Aralık 2013
‘Tek parti döneminde kapatılan cesur gazete: Nor Or’

Ohannes Kılıçdağı/27 Mart 2014
‘II. Meşrutiyet sonrasında umut ve umutsuzluk kıskacındaki Ermeniler’

Adnan Çelik-Namık Kemal Dinç/25 Nisan 2014
‘1915, Kürtler açısından daha temel ve kurucu bir yere sahip’

Edip Gölbaşı/30 Mayıs 2014
‘1915’in ayak sesleri’

Matthias Bjørnlund/12 Haziran 2014
‘Danimarka belgelerinde soykırımın izleri’

Gerard Libaridian/31 Temmuz 2014
‘Davutoğlu 1915’e dair hiçbir analiz veya açıklama önermiyor’

Serdar Dinçer/12 Eylül 2014
‘Balkanlar’daki kardeşlik söylemi, millet-i hâkimenin boyunduruk güzellemesidir’

Fatma Müge Göçek/10 Ekim 2014
‘Hrant Dink cinayeti 1789’dan bu yana yaşanan sürecin sonucudur’

Nazan Maksudyan/14 Kasım 2014
‘Üç büyük katliamın paylaşılamayan mirası: Ermeni yetimler’

Stefan Ihrig/19 Aralık 2014
'Nazilere göre Atatürk'ün başarısının en önemli nedeni Ermenilerin yok edilmesiydi'

Yektan Türkyılmaz/23 Ocak 2015
‘Türk milliyetçiliği olmasaydı da Ermeni Soykırımı yapılabilirdi’

Namık Kemal Dinç/30 Ocak 2015
‘Kürt hareketi 1915 konusunda resmî tarihin şablonculuğundan sıyrılamadı’

Ümit Kurt/13 Şubat 2015
‘Antep’e Gazilik unvanı veren savaş, Ermenilerin geri dönmesini imkânsız kılmanın mücadelesiydi’

Jürgen Gottschlich/27 Şubat 2015
‘Eğer Almanya yardım etseydi, çok sayıda Ermeni kurtulabilirdi’

Jürgen Zimmerer/27 Şubat 2015
‘Toplumun elitlerinin katılımı ve kabulü olmadan soykırım yapmak imkânsızdır’

Öykü Gürpınar/13 Mart 2015
‘Armıdan’ı Armutlu yapan en uzun yılın öyküsü’

Nevzat Onaran/20 Mart 2015
‘1915’te devlet Ermeni vatandaşına açıkça harp ilan etti’

Oya Gözel Durmaz/27 Mart 2015
‘Kayseri’nin gelişmesinde emval-i metruke vurgunu çok önemli rol oynuyor’

Meltem Toksöz/10 Nisan 2015
‘106. yıldönümünde Adana Katliamı’nın ardındaki gerçekler’

Şükrü Hanioğlu/17 Nisan 2015
‘1915’in tümüyle tarihçilere bırakılması anlamlı değil’

Yelda/24 Nisan 2015
‘Sözlerim her defasında sessizlik duvarına çarptı’

Ronald Grigor Suny/24 Nisan 2015
‘Erkeklerin katledilmesi, soykırımın ilk safhasıydı’

Güven Gürkan Öztan-Ömer Turan/8 Mayıs 2015
‘Devletin aklı, kendi suçlarına kolektif ortaklar bulmasıyla işliyor’

Bülent Bilmez/22 Mayıs 2015
‘Travmaya çözüm üretmeden soykırım hakkında konuşmak acıları pornografikleştirir’

Başak Tuğ/29 Mayıs 2015
'Feminist tarih uzun süre Türk-Müslüman kimliğiyle yazıldı'

Emre Can Dağlıoğlu

14 Mart 2015 Cumartesi

Rüzgarı Beklerken



Fotoğraf: Cahilus

Bazen böyle oluyor Yakup abi. Mesela ocaktaki süt taşmasın diye mutfakta dolanırken hayatın anlamına çok yaklaştığımı hissediyorum. Tam o anda taşan sütün tiz sesiyle irkilip ocağı kapıyorum. Anlam falan kalmıyor Yakup abi, geriye kalan tek şey ocağın üzerinde kahverengiye dönen süt lekeleri oluyor. Öylece bırakıyorum ocağı. Bir sigara yakıp balkona çıkıyorum. Güneş değil de namı dolanıyor sokaklarda. Rüzgar suratıma öyle bir vuruyor ki, içime çektiğim sigaranın ucundaki kor bile üşüyor. Kendi kendime; bu sondu lan diyorum. Artık pazarları kornasıyla ortalığı inleten sütçüden süt almayacak, mayalansın diye sütü içine koyduğum kabı sofra beziyle sarmayacağım. Çilekleri akşamdan şekere bırakıp sabah erimiş bulmayacağım, ikide bir aynanın karşısına geçip halime üzülmeyeceğim.
Evet Yakup abi, balkonda soğuk Kasım rüzgârıyla çarpışırken böyle diyorum kendime. Sonra sigaram bitmemişse eğer devam ediyorum; Fener maçlarında tırnaklarımı yemeyecek, durup dururken Kara Kitap’ı açmayacağım. Çaresiz hissettiğim zamanlar büyük yazarların kitaplarının önünde sabahlamayacak, onlardan yardım dilenmeyeceğim. Bundan böyle kendi göbeğimi kendim keseceğim. Sigaramın külü balkonun fayansına düşünce tüm bunlardan vazgeçiyorum Yakup abi. Rüzgâr külü balkonun zeminine dağıttıkça daha çok vazgeçiyorum. Caddelerden arabalar geçtikçe, duraklar dolup boşaldıkça, güneş pencereden pencereye tutuştukça, yeterince sarardığında kani olan bir yaprak kendini boşluğa bıraktıkça vazgeçiyorum. Yeterince sarardığıma ikna olamıyorum Yakup abi. Öylece rüzgârı bekliyorum. O karar versin istiyorum yeterince sararıp sararmadığıma. Bazen düşecek gibi oluyorum Yakup abi. Milyonlarca karınca ayakuçlarımdan alnıma koşmaya başlıyor o zaman. Diyorum ki bu sefer olacak.
Dedim ya Yakup abi. Bazen çok yaklaşıyorum. Ocağın yüzeyine cif döküp süngerle var gücümle silmeye başlıyorum. İşte o zaman biraz önce uzansam dokunacağım dediğimden hızla uzaklaşmaya başlıyorum. Ardıma bakıyorum uzaklaşırken. Hep ardıma bakıyorum Yakup abi. Ben çocukluğumun yitmesini hiç hazmedemiyorum. İyiyi ve kötüyü içim götürmüyor. Bu kadar iç içe olmalarına dayanamıyorum. Bir de kelimeler var tabi. Sessizliği bozduğunu sanan zavallı kelimeler. Sessizlik hiç bozulmuyor Yakup abi. Derin bir sessizliğin ortasında dillerimizi yay olarak kullanıp kelimeler fırlatıyoruz birbirimize. O keskin kelimeler çocukluğun büyülü zırhı kalktıktan sonra çok ölümcül oluyorlar. Kan revan içinde kalıyoruz Yakup abi. Kaçamıyorum artık kelimelerden. Vücuduma saplanmış binlerce sözcükten kanıma akan zehir her geçen saniye felç ediyor beni.  Ölüyorum Yakup abi.
Bazen Yakup abi. Yoğurt kabının kapağını açıp kaşıkla bir parça yoğurt alıyorum. Kaptaki beyazlıkta kusursuz bir eksiklik peyda oluyor. Zamanla su doluyor o çukura. Yalnızlığım diyorum Yakup abi. Su alıyor. O da olmadı ocakta kaynayan çilek reçelinin kokusunda perdeyi aralıyorum. Sokak lambalarının eğik başlarındaki geceyi kabullenişi görüyorum. Geceyi kabulleniyorum.
Bazen Yakup abi, bazen yokluğundan şüphe ediyorum.

Serhat Köroğlu