1 Eylül 2017 Cuma

Makbul olmaya yazgılı olanlar: Martayan, Pehlivanyan, İhmalyan

Toxi, 1952 yapımı bir Batı Almanya filmi. Film, II. Dünya Savaşı sonrasında Almanya’nın bir kısmını ele geçiren Batı ittifakından ABD’li siyah asker ile Alman kadınların ‘kahverengi çocuklar’ı fenomenini ele alıyor. Toxi, 1955 itibarıyla sayıları yaklaşık 5 bini bulan bu ‘meşru olmayan’ çocuklardan sadece biri. Anneannesi tarafından yıllarca çalıştığı orta sınıf beyaz bir Alman ailenin evinin önüne bırakılan küçük Toxi, film boyunca Alman ailenin evinde tutunma mücadelesi verir. Evin büyük damadı Theodor hariç herkes kendisine karşı ‘sempatik’tir aslında, ancak Toxi de sürekli şirinlikler-sevimlilikler halindedir. Nihayetinde Toxi’nin bu iyilik meleği halleri sonunda Theodor’a da ‘doğru yol’u gösterecek ve onun da radikal ırkçılığı ‘iyileşecektir.’ Film, Almanya’da siyahlara yönelik ırkçılığa karşı iyi niyetli bir çıkış olsa da, nihayetinde toplumdaki yapısal ırkçılığı gizleyen ve ırkçılığın mahiyetini ‘aşılabilir önyargılar seti’ olarak gösteren düzinesiyle sıkıntıyı içerir. Yine de filmde Toxi’nin bir cümlesi adeta sistematik ırkçılığın içinde yaşayan tüm dezavantajlı grupların hissiyatını faş eder: ‘Her zaman iyi olmalıyım, yoksa beni evde barındırmazlar.’

Toxi (1952)
Rober Koptaş’ın dediği gibi ‘iyi olmaya yazgılı olmak’tan başka çareleri, hayatta kalma yöntemleri yoktur.[i] Makro veya mikro iktidar fark etmeden, kendilerini var ettikleri ortamda, azınlık olmanın ‘ahlak’ına uygun olarak var olmak zorundalardır. Bu zorundalık sadece baskı veya zorlamayla ilgili değil, hissederek, isteyerek, severek de ‘makbul’ olabilirler. Yine de Türk milliyetçisiyse en sağlamı, sosyalist ise en kızılı olacaktır. Herkesten çok çalışacak, herkesten çok tolerans gösterecek ve hep makul olanı seçecektir. Her zaman hadlerini bilecek, cüretlerini hesaplayacaklardır. Şeffaflaşacak, görünmez olacak, yok kabul edilecek kadar iyi olacaktır. Nihayetinde onlar insan olarak değil, çoğunluğa katılan zenginlik olarak var olurlar ve o zenginliğin çeşnisini, uyumunu bozmamak zorundadırlar. Ancak elbette bu her zaman işe yaramayacaktır. En iyisi bile her zaman nereden geleceğini bilemediği bir sadakat testine tabi olacak ve bu testi hiçbir zaman tamamen geçemeyecektir. Ömrünü de verse, ‘biz’in o yüksek duvarlarını aşmak neredeyse imkansızdır.

Agop Martayan (Kaynak: Ara Güler/Agos)
Akla gelebilecek en iyi örnek Agop Martayan herhalde. 1932’de yapılan ve Güneş-Dil Teorisi’nin temellerinin atıldığı I. Dil Kurultayı’na bizzat Mustafa Kemal’in isteğiyle o sırada görev yaptığı Sofya’dan çağırılan Agop Martayan, 1934’te yapılan II. Dil Kurultayı’ndan sonra Türk Dil Kurumu’nda (TDK) ‘başuzman’ unvanıyla iş başlar. Aynı yıl çıkarılan Soyadı Kanunu’yla Martayan’ın yerine Dilaçar soyadı, yine bizzat Mustafa Kemal tarafından verilir. Buna karşılık, kendisi de 24 Kasım 1934’te Meclis kararıyla Mustafa Kemal’e verilen Atatürk soyadını önerir. Güneş-Dil Teorisi’ne ve dildeki ‘öztürkçeleştirme’ye büyük katkılar sunar. 1935-1950 yılları arasında Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde 'genel dilbilim' ve 'dilbilim tarihi' derslerine devam eder. Özellikle ‘Hatay’ın Türkiye’ye iltihakı üzerine İskenderun-Antakya ahalisi üzerine yazdığı yazılarda açıkça Türk ırkçılığını savunur. Kısacası ‘kraldan çok kralcı’dır. Yine de ismi kamusal alanda her daim A. Dilaçar olarak anılacaktır. Hatta 1979’da vefatını haber veren TRT spikeri, kendisini ‘Adil Açar’ olarak tanıtır.[ii] Geçmişteki bunca hizmete rağmen 12 Eylül rejimi de ismini zikretmekten kaçınır. Ömrünü adadığı Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından 1982 yılında yayınlanan ve Kaya Türkay’ın hazırladığı biyografisinin ismi de A. Dilaçar olacaktır.

Kaya Türkay'ın TDK Yayınları'ndan çıkan Agop Dilaçar biyografisi
Bu sadece devlete özgü bir durum değil elbette. Türkiye solu da 'bazı şeylerin sessizce geçiştirilmesini,' 'mümkün olduğunca konuşmamayı' tercih edecek ve 'anlamlı bir suskunluk' içine girecektir. Aram Pehlivanyan, uzun yıllar Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) içinde yer alan bir şair ve yayıncı. Bir yandan çıkardığı Ermenice dergi ve gazeteler, diğer yandan illegal parti üyeliği sonunda sürgüne düşmesine yol açar. Sürgünde, 'Bizim Radyo'da redaktörlük ve TKP politbüro üyeliğiyle siyasi faaliyetlerine devam eder. 1977’de hastalandığını öğrenene kadar ‘devrim yolunda mücadelesi’ni sürdürür. Hatta bu yolda şairliğini bile feda eder. 1979’da yakalandığı kansere yenik düşer ve Almanya’da hayata gözlerini yumar. Uzun yıllar emek verdiği partisi ise 13 Aralık 1979 tarihinde yayımladığı ölüm ilanında Pehlivanyan’ı partide kullandığı Ahmet Saydan ismiyle anar. Bu ilanda, “ne Pehlivanyan’ın gerçek adından ne gerçek kimliğinden ne de Ermenice gazetecilik yaşamından ve bunların sebep olduklarından” bahsedilir.[iii]

Aram Pehlivanyan, Getronagan'daki öğrencilik yıllarından (Kaynak: Agos)
Benzer bir tecrübeyi Vartan İhmalyan’ın anısı da yaşar. Pehlivanyan gibi İhmalyan da 1933’ten itibaren içinde bulunduğu TKP’yle ilişkisinden ötürü işkencelerden ve hapislerden geçtikten sonra sürgüne düşer. Fransa’da geçen 8 senenin ardından Türkçe radyolarında çalışmak için Macaristan, Çekoslovakya, Polonya, Çin ve Sovyetler Birliği’nde yaşar ve nihayetinde 1987’de Moskova’da vefat eder. Çok iyi bir masal yazarı olan Vartan İhmalyan’ın kitapları Türkçede ilk olarak 1987 yılında yayımlanır. Kitaplarını ilk olarak, sol tandanslı kabul edilen ve 'Türkiye’de ilk kez resmi olmayan bir tarih yaklaşımı sergileyen' kitapları basan Cem Yayınevi tarafından yayımlar.[iv] Bu kitapların imzası İhmal Amca olarak atılır ve İhmalyan’ın gerçek ismi kitaplarda yer almaz. ASALA eylemleri sonrası yaratılan dönemin 'anti-Ermenicilik' havasının ticari bir kuruluş için bu “gizleme”yi meşru kılacağı iddia edilebilir. Ancak bu “gizlilik” 2014 yılına kadar devam ediyordu.[v] En son baktığımda, İhmalyan’ın kitaplarını yayınlayan Can Yayınları da kitapların 4. sayfasında yer alan yazarın özgeçmişi kısmında, İhmalyan’ın gerçek adından hiç bahsetmemeyi sürdürüyordu:

İhmal Amca: 1913’te Konya’da doğdu. Robert Kolej Yüksek Okulu’nu İnşaat Mühendisi olarak bitirdi. Yalnızca mühendislik yapmadı, çok değişik işlerde çalıştı. Bunlar arasında yazarın andıkları: tezgâhtarlık, gömlekçilik, düzeltmenlik, desinatörlük. Yazar ilk masal kitabını 1987 yılında Sihirli Çiçek adıyla Bulgaristan’da Türkçe olarak yayınladı. Dilimize birbirinden güzel masallar kazandıran İhmal Amca, 1987 yılında, Moskova’da yaşamını yitirdi.
***
İlginçtir, tüm bunlar aklıma günün anlam ve önemine uygun bir vesileyle düştü. Çoğunluktan farklı olduğumu anladığım en belirgin ilk anımı bir Kurban Bayramı’nda yaşadım. İlkokul ikideydim. Ankara’da kendini hiç açık etmeden yaşayan bir memur ailenin çocuğu olarak ‘farklılık’ bilincim hiç yüksek değildi. Ailemin Hıristiyan olmakla bir derdi yoktu elbette, bunun kamusallaşmasından fazla hazzetmiyorlardı. Gerçekten iyi insanlardı, her şeyleriyle onlara kucak açacaklarından sürekli kuşku duydukları insanlarla ‘biz’ olmaya çalışıyorlardı. Bu havayı soluyarak ilkokul çağına erişince ben kendimi iyiden iyiye çoğunluk olma gururuna kaptırmıştım ki, halamın beni kovalarken yükselen adrenalin ve beynime daha fazla giden oksijen seviyesi beni kendime getirdi. Suçum, arkadaşlarının sorularına muhatap olduğunda geri kalmak istemeyen bir çocuğun hevesiyle ‘Bu bayramda ne kesiyoruz?’ diye sormamdı. Halamın ‘Bu çocuk ne saçmalıyor?’ bakışının üzerine yapıştırdığım ‘Niye, biz Müslüman değil miyiz?’ sorusuyla hayatımın en coşkulu yüzleşme/travmasını yaşamam arasında sadece bir tokat hızı kadar zaman vardı. O anda, ne yaşadığım o gururdan eser kaldı ne de çoğunluk olmanın yarattığı konfordan. Gerisi işte, kendini fazla göstermeden, gizleyerek, gizlenerek ve zaten saklanması istenerek yaşamaya yazgılı olmak.

Emre Can Dağlıoğlu


[i] Rober Koptaş, ‘Yandı bitti kül oldu,’ T24, 3 Nisan 2017, https://goo.gl/2aGme4, Son Erişim Tarihi: 31 Ağustos 2017.
[ii] Levent Özata, ‘‘Cumhuriyet’in iyi çocuğu’ Hagop Martayan ya da A. Dilaçar,’ Agos şapgir, 21 Eylül 2012, https://goo.gl/sfsnvy, Son Erişim Tarihi: 31 Ağustos 2017.
[iii] Aram Pehlivanyan, Özgürlük İki Adım Ötede Değil (İstanbul: Aras Yayıncılık, 1999), s. 104-5.
[iv] Cem Yayınevi daha sonra İhmalyan’ın otobiyografisi Bir Yaşam Öyküsü’nü de basacaktır. İhmalyan, hayatını kaleme alırken neleri söylemekten imtina ettiğine dikkat çeken bir yazı için bkz. Nevzat Onaran, ‘Vartan İhmalyan’ın Ermeni deyip de yaz[a]madığı!,’ Evrensel, 12 Ocak 2017, https://goo.gl/SqeZub, Son Erişim Tarihi: 1 Eylül 2017.
[v] En son kontrol ettiğim tarih 2014’tü. Daha sonra İhmal Amca’nın kitaplarının yeni baskısı yapıldı mı veya Can Yayınları söz konusu özgeçmişi değiştirdi mi, bilemiyorum.

Hiç yorum yok: