12 Ekim 2016 Çarşamba

Timur Erkman: 'Ankara'da Koman'ın heykeli kayboldu diye üzülen kimse yok'

Ankara'da bir süredir kent heykelleri birer birer ortadan kayboluyor. Bununla beraber yine Ankara kent belleğinde önemli yer etmiş bir çok tarihi bina yıkılıyor. Dolayısıyla bu durum kentin mekansal belleğinde çok ciddi tahribatlar oluşturmakta ve kent giderek kimliksiz bir hale dönüşmekte. Geçtiğimiz aylarda yine Ankara'nın önemli kent heykellerinden biri olan İlhan Koman'ın Seğmenler Parkı'nda bulunan heykeli ortadan kayboldu. Heykelin nasıl ortadan kaybolduğu, kimini zafiyeti olduğu hususunda belirsizlikler sürüyor. SHP'de Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde genel sekreterliği yapmış ve 1992 yılında İlhan Koman'ın heykelinin Seğmenler Parkı'na konulması için büyük emek harcayan Timur Erkman'la, kaybolan heykelleri, eski Ankara'yı ve kent belleği üzerine konuştuk.
Can Öktemer ve Timur Erkman
- Seğmenler Parkı'ndan kaybolan İlhan Koman heykeliyle başlayalım isterseniz. Siz SHP'de o dönem Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde genel sekreterlik yapıyordunuz. Heykelin yapım süreci nasıl olmuştu?
Koman heykeli 1992 yılında yapıldı. Ankara heykel konusunda oldukça zengin bir kent. Bunlar neye göre seçildi, nasıl yapıldı meselesi hep bir tartışma konusudur. Kent heykelleri konusu ilginç bir konu. Nasıl bir heykel koyacaksın? Burada halk beğensin diye popülizme de kayabilirsin. Yaygın olarak onlar beğensin, bu beğeni doğrultusunda heykeller yapılsın görüşü var. Değerli, çağdaş sanatçıların soyut eserlerini koyunca o kamuoyu tarafından pek kabul görmüyor nedense. Bizim dönemimizde, genç bir heykeltıraş arkadaşımız Eşber Karayalçın vardı. Bize heykeller konusunda danışmanlık yapıyordu. Bir de Estetik Kurul diye bir kurulumuz vardı. Orada çok değerli isimler vardı. Prof. Ekrem Akurgal vardı başında. ODTÜ'den hocalar vardı. Hadi Bara, Zühtü Müniroğlu gibi rahmetli de olsa önemli sanatçıların eserlerini sergilemek gibi düşüncemiz vardı. O dönem yaptığımız bazı heykeller mesela Otto Hajek'in heykeli eleştirilmişti. Dolayısıyla burada bir denge tutturmak lazım. Biz bu tip tercihleri estetik kurulun görüşleri doğrultusunda değerlendiriyorduk. Bir İlhan Koman heykelinin Ankara'da olmasının çok iyi olacağını düşündük. Ali Artun'dan fikir aldık, süreç öyle gelişti yani. Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı Çevre ve Sanat Kitabında şöyle bir açıklama vardı Koman heykeline dair, dilersiniz oradan alıntı yapayım: "Koman, 1978 yılında bir tiyatro oyunu için maskeler yapmak üzere Paris'te bulunduğu sırada Abidin Dino'nun evinde kil figürler yapmış. İlhan Koman'ın diğer yapıtlarından çok farklı olan bu figürler bir masalın parçasıymış gibi düşsel yaratıklar. Bir bakıma düşlerini-düşlerimizi soyutla figüratif arasında heykele dönüştürmüş. Bu figürler, bir kaç yıl Abidin Dino'da kalmış, daha sonra Stocholm'e gelmiş. Ne yazık ki İlhan Koman'ı yitirdiğimiz 1986 yılına kadar bronza dökülmeleri mümkün olamamış. 1989 yılında Abidin Dino, Koman ailesi ve Galeri Nev'in çabalarıyla İsveç'ten İtalya'ya taşınan heykeller, Pietra Santa ustaları tarafından Giuseppe Belfiore atölyelerinde kusursuz bir dökümle son aşamalarına ulaşmışlar. Bronz dökümler 10 takımla sınırlanmış, 5 takım sanatçının ailesine ayrılmış. Bu figürlerden bir tanesi büyütülerek yine Pietra Santa ustaları tarafından bronza döküldü. Bu heykel 1991 yılının son günü Ankaralılara yeni yıl armağanı olarak, Seymenler Parkı'na yerleştirildi. Orjinal boyuttaki döküm heykellerden bir tanesi de Başkanlık Evi'nde bulunuyor." Şimdi Başkanlık Evi'nde bulunan heykelin son durumu nedir bilmiyoruz.
Koman Heykeli'nin açılışı
- Estetik Kurul başka ne gibi kararlar alıyordu?
Heykeller konusunda kararlar alıyordu. Bununla beraber kentin estetiğiyle alakalı her konuyu bu kurulda tartışıyorduk. Estetik kurulu oluşturan insanlar; konunun uzman isimleriydi. Mehmet Asatekin, Ziya Tanalı, Ragıp Buluç, Prof. Yüksel Öztan, Orhan Dinç, Mustafa Arslaner, Gönül Tankut, Coşkun Erkal, Prof. Ekrem Akurgal, Prof. Erhan Karaesmen, Teoman Erel, Önder Şenyapılı, Semih Günver, Prof. Leyla Baydar, Prof. Cevat Erder gibi çok önemli akademisyen, gazeteci ve sanat kültürü olan kişilerden oluşuyordu. Bu 15 kişi kendi alanlarında saygın ve yetkin kişilerdi. Bir de o dönem Sanart92 vardı. Hacettepe Sanat Tarihi hocası Prof. Günsel Renda, Prof. Filiz Yenişehirlioğlu vardı, onlar kurdukları dernek aracılığıyla plastik sanatlar üzerinde çalışmalar yapıyorlardı. Biz onlarla da işbirliği yapıyorduk. Onların yurtdışından sanatçılarla ilişkileri vardı. Prof. Raci Bademli, İmar Dairesi Başkanımızdı, o da bu konularda bilgili ve yetkin bir arkadaşımızdı. Bu konuları bilen ve iyi değerlendirmeler yapabilen birisiydi - maalesef çok erken kaybettik. Otto Hajek heykeli onun aracılığıyla konabilmişti.
- Peki, Estetik Kurul’daki olan kişiler hep aynı isimler miydi?
Aynı isimlerdi. Gerçi bizden sonra gelen Belediye'de Estetik Kurul devam etmedi. Bir daha da toplanmadı zaten.
- Otto Hajek heykelinin süreci nasıl olmuştu?
Onun süreci de şöyle oldu; yine Sanart'tan teklifler geliyordu, şunları yapalım diye. Bu önerileri de estetik kurulda değerlendirip karar veriyorduk. Bu heykelleri nitelikleri bakımından değerlendirirsen, sanatkarlarının hepsinin uluslararası arenada saygınlığı olan, niteliği olan isimler olduğu görürsün. Tabii o bir dönemdi, şimdi ise işler başka bir yere doğru gitti.
- Esasında sizin anlattıklarını çok uzak tarihler değil. Biz Koman heykelinin nereye konacağını tartışan, Estetik Kurulu olan, kent estetiği üzerine kafa yoran bir belediyecilik anlayışından "Tükürürüm böyle sanata" diyen, şehrin ortasına dinozorlar, devasa kol saatleri yerleştiren bir belediyecilik anlayışına nasıl geldik?
Ankaralılar başka türlü bir belediyecilik anlayışına sahip birini seçtiler. Seçilen belediye başkanının ilginç bir kent estetik anlayışı var, daha doğrusu öyle bir şeyi yok.
- Otto Hajek, İlhan Koman heykellerinin ilk başta herkesi memnun etmediğinden bahsettiniz. Peki dinozorlar, kol saatleri memnun ediyor mu sizce? Kimseden yüksek sesle bir itiraz duymuyoruz?
Yeterince itiraz olmuyor maalesef. Yine de halen Kızılay'da Taş Ankara heykeli var. Jorgen Haugen Sorensen'in heykeli var. Selim Turan'ın Kurtuluş Parkı'ndaki heykeli var. O Selim Turan'ın yaptığı son heykeldir. Sonra Azade Köker'in ve Meriç Hızal'ın heykelleri var. Mehmet Aksoy'un heykeli var, kendisi o, "tükürülen" heykelin sahibi malum. Bir de kendisi yine Altınpark'a çok güzel bir heykel yapıyordu ama o da yaptırılmamıştı, durdurulmuştu.
Mehmet Aksoy'un Altın Park'taki 'tükürülen' heykeli
- Melih Gökçek, Mehmet Aksoy'un heykeli için neden o ifadeyi kullanmıştı?
Müstehcen bulmuştu heykeli. Bir insanın bu heykelde müstehcenlik bulabilmesi için ayrı bir gayret göstermesi lazım. Altın Park'taki heykelde müstehcenlik buldu. "Tükürürüm böyle heykele" dedi, sonra söktürdü. Mehmet Aksoy Periler Ülkesi'nde diye bir heykel yapmak için Altınpark'ta bir atölye kurmuştu, bunu da durdurdu. Taşları getirmişti, atölyesini durdurttu. Azade Köker'in Altın Park'taki Tutku heykeli de müstehcen bulunmuştu. Sonra Mehmet Aksoy yargıya gitti. Heykeli yerine koydurttu. Şimdi heykelin çürümesini bekliyorlar.
- Ankara'da son birkaç yıldır sadece heykeller değil, Ankara'nın simge yapıları da birer birer kayboluyor. Çubuk barajının oradaki gazino, hava gazı fabrikası gibi… Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Bunlar kayboluyor, evet. Burada ilginç bir yöntem uyguluyorlar, sessiz gidiyorlar. Birazcık itiraz geliyor. Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Candan çok değerli çalışmalar yapıyorlar ama engel olamıyorlar. Şimdi mesela İller Bankası Binası'nın yıkılması bekleniyor. Binayı boşalttılar. Sonra Saraçoğlu Mahallesi var tehlikede olan. Bunlar erken Cumhuriyet döneminin tipik binaları. Çubuk'ta gazinonun yıkılmasının hiçbir gerekçesi yok. Yerine bir şey de yapmıyorsunuz. İller Bankası için diyorlar ya, yapılan camiin alanı diye. Keza Hajek'in heykeli için de aynı şeyi söylüyorlar. Bunlar Ankara'nın kent belleğinde yer etmiş önemli yapılar, bunları yıkmak düşünülmemeli bile. Neticede o camiler başka yerlere de yapılabilir.
Otto Hajek'in yıkılan heykeli
- Peki, insanların bu yıkıma bu kadar sessiz kalmasını nasıl yorumluyorsunuz?
İnsanlar seslerini yeterince çıkarmıyorlar ilginç bir şekilde. Bu Hajek heykeli konusunda da birkaç kişi dışında itiraz gelmedi. Gerçi birçok yerde itiraz gelmiyor. Mesela, Çiftlik'teki Merkez Lokantası'nın son durumunu biliyorsunuz. Orası yeni bir yapı oldu, içki yasak artık. Orman Çiftliği'nin ayrı bir havası, atmosferi vardı. O kadar değişmiş ki, orası ben tanıyamadım. Koca koca caddeler geçiyor filan.
- Ankaralının bu gelişmelere tepki vermemesi çok ilginç gerçekten. Bu noktada ne yapılabilir sizce?
Bir de şu var tabii. Memleket bu haldeyken heykelle mi uğraşılır görüşü de var. Onu söyleyenler de var, biz bunları söyleyince "Şu ortam heykelle uğraşılacak zaman mı?" diyen de oluyor. Ama itiraz edenler şunu unutuyor; bu ortam yüzünden heykeller kayboluyor, yapılar yıkılıyor. Bütün bunlar birbirini tamamlayan şeyler. Neticede "ortam" bizi başka yere götürmeye çalışıyor.
- Bir de burada kentli olamamanın yarattığı bir problem olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabii, bu durumu da kabul etmek lazım. Ankara'da Hajek'in heykelini, Koman'ın heykelini benimseyip, bunlar yıkıldı, kayboldu diye üzülen çok kimsenin olduğunu sanmıyorum doğrusu. İlhan Koman kimdir kaç kişi biliyor? Koman kimdir, Selim Turan kimdir diye bir anket yapsak? Sonuçlar pek içi açıcı olmaz herhalde. Bir de Cumhuriyet'in kuruluş yıllarından sonra oluşturulan Ankara'nın bir kimliği vardır. Bu heykeller filan da o kimliği tamamlayıcı yönde girişimlerdi. Tiyatro, opera, müzik, resim, heykel, edebiyat olmak üzere Ankara'nın geçmişten bugüne şehir olarak sanatsal olarak temsili yönü, kimliği vardı.
Selim Turan'ın Sarı Kız heykeli
- Bu bahsettiğiniz dönem 50'li, yıllara kadar sanırım. Demokrat Parti'nin gelişiyle birlikte sanki bu yön İstanbul'a doğru kayıyor.
Evet, 50'li, 60'lı yıllara kadar gitti gitti, sonra birden bire bir iniş olduğunu görüyoruz. Yani o dönemde özel bir gayret vardı. Opera ve tiyatro tutmuştu, ağaç yeşermişti yani. Ankara'daki galeriler de çok değerliydi. Çok güzel sergiler vs. olurdu. Devlet Resim ve Heykel yarışması yapılırdı, oradan çok güzel eserler çıkardı. Şimdi de yapılıyor ama pek duyulmuyor maalesef.
- Biraz da eski Ankara'dan bahsedelim dilerseniz. Siz gençliğiniz nelere giderdiniz?
Sinemalara, konserlere, tiyatrolara giderdik. Sıhhiye'de Ankara Sineması vardı. Ulus Sineması’na giderdik, Büyük Sinema vardı, Büyük Çarşı’nın olduğu yerde. Büyük Sinema'nın perdesinin üstünde Turgut Zaim'in bir resmi vardı. Köylü kızlar dört tane. Geçen senelere kadar çarşının içerisinde bir dükkanın arkasında gözüküyordu onu orada bırakmışlardı. Geçenlerde baktım o da gitmiş.
- Kuzgun Acar'ın heykeli de çalındı.
Onun heykeli Kızılay Emek İş Hanı’nın tam cephesindeydi. Onun kaybolması daha eski tabii. Belediye'de çalışırken onu ciddi bir şekilde arattım. Ama bulunamadı. Hurdacıya gitmiş sanırım. Kuzgun Acar'la ilgili ilginç bir anekdot paylaşayım. Yüksel Caddesi'nde ve başka yerlerde kaldırım heykelleri vardır. O heykellerinin yapımını Eşber Karayalçın, genç heykeltıraşlarla organize etmişti. Bu meydan ve kaldırım heykelleri fikri kendisine Kuzgun Acar'ın bir heykelini yapmak düşüncesinden doğmuş. Kızılay'da, meydanda Kuzgun Acar heykelinin boşluğa bakarken tasarlamak istemiş. Anafikir oradan gelmiş ama sonra vazgeçmiş.
- O heykellerden bir tanesi de yok oldu birden bire.
Onlardan çoğu yok oldu. Bir de keçi heykelleri vardı onlar da gitti. Onları da çaldılar. Bir tanesi Eskişehir'de görüldü.
- Eskişehir'de Yılmaz Büyükerşen'in heykelcilik anlayışını nasıl görüyorsunuz?
Başarılı ve iyi gidiyor. Şimdi o çok önemli bir olay. Dengeyi bulabilmek. Figüratif heykeller daha çok kabul görüyor. Metin Yurdanur'un heykelleri gibi.
- Şimdi bu heykeller birer birer kayboluyor. Yeni doğan nesil bu heykellerden bihaber olarak büyüyecek, belleğinde böyle şeyler kalmayacak. Biz de yavaş yavaş unutacağız belki de. Bu noktada ne yapmamız lazım?
Tabii, her sanatçının değerli eserleri var. Her ekolden iyi eserler olabilir. Lakin oraya tutup abuk sabuk kol saati, kedi heykeli, dinozor, robot falan koymanın bir anlamı yok. Bu noktada bu işlerden anlayan, bu işlere kafa yoran insanların yönetime gelmesi veya ihtisasa saygı gösterilmesi gerek. Kent estetiği, sanatı önemli konular. Biraz bu konularda bilginiz, görgünüz olacak elbette. Ben her şeyi bilirim diye kendin yapmaya kalkmayacaksın. İşte dediğim estetik kurul bu noktada çok önemliydi. Bir de dünyadaki eğilimleri filan bileceksin. Bu konuda yeni uygulanan kent heykellerini takip edeceksin. Tabii yöneticilerin de biraz vizyonu olacak.
- Erken Cumhuriyet döneminde, şehir planlaması Jansen planı var meşhur, Tandoğan, Bahçeli, bunlar hesaplanılarak yapılmış.
Evet, gerçekten Atatürk ve çevresi, mesela Falih Rıfkı bu konuyla bire bir ilgileniyorlar konuyla. Bir de vizyonu olan insanlar. Nazilerden kaçan Yahudi mimarlarında katkısı çok büyük.
- Siz tabii eski Ankaralısınız.
Babam bürokrat, eğitimci. O Ankara'da hep milli eğitim bakanlığında çalışmış. Ben liseyi İstanbul'da Saint-Joseph'te okudum. Sonra Siyasal’a geçtim. Lakin doğum yerim İstanbul, Moda. Nüfusa kayıt olduğum yer de Beyoğlu. Ama köken olarak babam Erzurumlu, annem Erzincanlı. Babam Almanya'da tahsilini tamamlamış sonra gelmiş Milli Eğitim'de göreve başlamış. Onların dönemindeki kadrolar çok önemli, mesela Cevat Dursunoğlu diye çok önemli bir insan var. Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü yapmış. Ankara'da Konservatuar’ın kuruluşu, Paul Hindermith, Bela Bartok gibi müzisyenlerin ve Carl Ebert gibi tiyatro adamlarının getirilmesinde rolleri var. Ankara'da ciddi ve güzel sanatların yerleştirilmesi ve geliştirilmesi önemseniyor Cumhuriyet döneminde. Orada çok doğru adımlar atılmış. Konservatuar’ın kuruluşu, Musiki Muallim'in kuruluşu Cumhuriyet’le hemen hemen aynı döneme geliyor. "Kardeşim biz Kurtuluş Savaşı veriyoruz, ne işimiz var konservatuarla?" filan demiyorlar. Keza 19 Mayıs Stadyumu Başbakanlık binasından önce yapılıyor. İl Özel İdaresi yapıyor. Yani ortada henüz bakanlık binaları filan yok ama Ankara gençliğini spora teşvik etmek ve Ankara'da sporu geliştirmek isteniyor. 19 Mayıs Stadyumu mimari bir yarışmayla Paolo-Vietti-Violi'ye projelendirip yaptırılıyor. Yani ne kadar tuttu bu maya ne kadar tutmadı tartışılır elbet. Yani şimdi, Ankara Atatürk Bulvarı, kişiliği olan bir yerdi. Orası darmaduman oldu. Alttan tünel çıktı, duvarlar kuğu fayanslarıyla kaplandı. Yani bunun başka alternatifi yok muydu? Orası kişiliksiz bir hale geldi. Kızılay işte yine öyle gidiyor. Artık başka bir kent modeli ortaya çıktı.
19 Mayıs Stadyumu
- Bu noktada Ankara'yı eski haline dönüştürme şansımız var mı hala sizce?
Eski Ankara'yı eski haline dönüştürebiliriz elbet. Ama nasıl olacak, kim yapacak? Orman Çiftliği gitti mesela. Orası Ankara'nın kimliklerinden biriydi. İşte yine az önce saydık bir sürü bina gitti, yıkıldı. Etibank, Marmara Köşkü, Su Süzgeci, Çubuk Baraj Gazinosu, Havagazı Fabrikası, İmar İskan Bakanlığı, Danıştay binası yıkıldı. Bu binaların yerine Ankara'nın kimliğine uygun yeni binalar yapılamaz mıydı?
- Sizin bir de Paris'te bulunduğunuz bir dönem vardı. Ne zaman ve ne için gitmiştiniz Paris'e?
Paris'e 1968 yılının sonlarına doğru Devlet Planlama Teşkilatı’ndan eğitim için bursla gitmiştim. Enstitünün iyi, değerli bir eğitim kadrosu vardı. Benim gittiğim dönmede Paris'te 68 hareketi bitmişti ama kalıntıları vardı hala. Şöyle bir hatıram var orada. Biz şimdi tabii Ankara'da gitmişiz, sınıfta 68'den yeni çıkmış öğrencilerle birlikte kravatla filan oturuyoruz. Derste birden bire, hocaya "Yuh! Bunu söyleyemezsin!" filan demeye başladılar, biz ne olduğunu anlayamadık. Millet hocayı protesto edip sınıftan çıkıyordu. Biz de dersten çıksak mı, çıkmasak mı ikilemine düştük, ne yapacağımızı şaşırmıştık orada.
- Peki, yurtdışı örnekleriyle karşılaştığımızda onların belediyecilik anlayışları nasıl sizce? Onlar nasıl muhafaza ediyorlar kent dokusunu?
Bunları korumak zor bir iş değildi ki. Dünyanın en kolay işi mevcudu korumak. Hani şehrin yeni ihtiyaçları filan çıkıyor doğal olarak ama sen bunu eskiyi yıkarak yapma, başka bir yerde yap. Bu tutuculuk filan değil, bunları korumak mecburiyetimiz var. Değerli olan yerleri muhafaza etmek kadar kolay bir şey yok. Özel ihtisas da istemiyor ama bunları kafayı takıp, bunları kaldıracağım dersen o başka iş tabii. Burada önemli olan değerlerine sahip çıkmak. Sen bunları yıkıp yerine ne koyuyorsun hiç bir şey! Hiç bir şey üretmiyorsun, dinozor geliyor, robot geliyor. Niye yok? Onun cevabını bulmak önemli.
Can Öktemer - Karaca Yiğit Pehlivanlı

Hiç yorum yok: